2 Ocak 2010 Cumartesi

Sabri Sarıoğlu

Beyaz Bir Sayfa Açtım Ve Güzel Şeyler Yazmak İstiyorum


İlk kez 2001-2002 sezonunda giydiği A takım formasını, sekiz farklı teknik adamdan aldı, Sabri Sarıoğlu. Bugün 25 yaşında ve her zamanki gibi hazır, “Galatasaray’ın içinde büyüdüm ve Galatasaray’ın ne demek olduğunu biliyorum” diyor, içimizden biri Sabri Sarıoğlu.

(Röportaj: Tarık ÜNLÜTÜRK | Galatasaray Dergisi, Kasım 2009, Sayı: 84)


Geçtiğimiz sezondan başlayalım. Bordeaux maçında attığın gol, senin için bir dönüm noktası mıydı?
Takım ligde iyi gitmiyordu. Kişisel olarak baktığımızda da istediğim performansı sahaya yansıtamıyordum. Bu noktada taraftarın takımdan ve benden bir beklentisi vardı. Şahsen o beklentiyi karşılayamadığımı düşünüyordum. Bu nedenle o dönem taraftar bana karşı tepkiliydi. Bordeaux maçında attığım golün değeri çok büyük. Takıma turu getirdi. Benim de üzerimden baskıyı aldı. Ben o gün kafa olarak çok rahatladım. O maçın öncesini çok fazla konuşmaya gerek yok. Hiçbir futbolcu yaşamak istemez. Fakat taraftara bir kırgınlığımın olmadığını da belirtmeliyim.

Dediğin gibi, takım o dönem ligde kötü gidiyordu. Peki tepki neden senin üzerinde toplandı?
Bir kere takımdan başarı bekliyorlar. O başarı da gelmeyince insanlar da hayal kırıklığına uğruyorlar. Birileri daha fazla nasibini alıyor tepkilerde, birileri daha az tepki alıyor. Ben çok alanlardan oldum. Demek ki benden de beklentiler fazlaymış diye düşünüyorum. Fakat ben profesyonelim… Her zaman işimi daha iyi yapmaya çalışıyorum.

Burada sen kendi adına sorumluluğu üstleniyorsun…
Ben yıllardır bu kulüpteyim. 16’ncı yılımı geçiriyorum. Tabii ki benden beklentiler çok fazla olacak. Daha iyi oynamamı isteyecektir taraftar. Ve bu beklentiler içinde ortada bir başarısızlık varsa bunun kendi payıma düşen kısmını üstlenmeliyim. Bir de şu var; bu tepkiler doğru mu, bence değil. Avrupa liglerini de izliyoruz. Bir oyuncu kötü şut ya da pas atsın, bir uğultuyla karşılaşmıyor. Alkışla destek alıyor. Bu oyuncuyu da olumlu etkiler. Yani burada taraftar takımını olumlu yönde itiyor. Yanlış hatırlamıyorsam televizyondan seyrettiğim bir Arsenal - Manchester United maçında Fatih Hoca (Terim) yorumcuydu. Ve yanlış verilen bir pasın üzerine taraftarın oyuncuya verdiği desteği yorumlamıştı. “Yanlış şut çektiği zaman alkışlanıyor, yanlış pas attığı zaman alkışlanıyor, yenilince de alkışlanarak statta ayrılıyor” demişti hoca. Taraftarın verdiği bu destek bir futbolcu için çok önemli.

Bu baskı seni çok rahatsız ediyor mu? Yani iki tane kötü şu attın. Üçüncü pozisyonda normal şartlarda çekeceğin bir şuttan taraftarın baskısı nedeniyle vazgeçer misin?
Bu galiba baskının derecesine bağlı... Kötü bir şut çekiyorsun ve homurdanmalar oluyor. Bir sonraki pozisyonda insan mutlaka tedirgin olur ve düşünür. Acaba şut çektiğimde kötü giderse baskı üzerime yoğunlaşır mı diye düşünüyor. Demin Avrupa örneğine bu yüzden değindim. Taraftarlar, futbolcuya verdikleri destekle çekilecek bir şutun daha iyi olmasını sağlayabilirler ya da daha kötü olmasını. Tabii burada her şeyi taraftara yüklememek gerekir. İşin büyük kısmı futbolcu da ama taraftarda etken, bu unutulmamalı.

Sen her şeye rağmen çekinmeden üstüne gidebiliyorsun. Örneğin Graz maçında aklıma böyle bir pozisyon geliyor. 1-1 giden bir maç ve senin daha önce birkaç olumsuz şutun olmasına rağmen, kritik bir pozisyonda yine kaleyi görebiliyorsun…
Futbolcu için önce kendi doğrusu gelir. Bu konuda yanlış bir düşünce var. Özellikle şut konusunda madalyonun doğru yüzünden bakmak gerekir. Şut çekersiniz, top gol olabilir, dışarı gidebilir ya da kaleci kurtarabilir. Yani atak biter. İnsanlarda bunun hayal kırıklığını yaşanıyor. Futbol sonuç oyunudur ve şut çekmezsiniz gol olmaz. Denemek lazım. 10 şut çekersiniz, dokuzu dışarı gider, biri gol olur ve o gol maçta size galibiyeti getirir. Futbolcu müsait pozisyondaki arkadaşı yerine kaleye şut çekebilir. Bunun yanlış tercih olduğu top kaleye girmeyince ortaya çıkar. Kısaca şut imkanı yakalanmışsa futbolcu vurmalı.

Birde hep tartışılan oyuncusun. Doğrusunu söylemek gerekirse bu girdabın içinden pek kurtulamadın. Takım yenilince akla ilk gelen isimlerden biri oluyorsun. Bu konuda yorumun nedir?
Bunun baskısı da var üzerimde. Zaten bu konuştuklarımız birbirini tetikliyor. İyi mi oluyor, kötü mü oluyor dersen; tabii ki kötü bir durum. Aynı şeye geliyoruz. Futbolcunun kafasında olumsuz ayrıntılar dolanmamalı. 2002-2003 sezonunda ilk oynamaya başladığımda ne yaparsam yapayım destek görüyordum. Yeni bir yüzdüm ve herkes destekliyordu. Yıllar geçti ve yüzler eskidi, tolerans da azaldı. Bu aslında sadece benim sıkıntım değil. Türk futbolunun geleneği olmuş bu durum. Bunun örneği sadece ben değilim. Birçok isim sayabilirim.

Biraz daha başa dönelim. Kadro dışında kaldığın dönemde neler oldu?
O dönem hak etmediğim şeyler yaşadım. Neler yaşadığımı bir, iki futbolcu arkadaşım bilir. Hatta tam anlamıyla sadece ben bilirim. O zamanki hocamızın kararıydı bu. Benim bu konuda da hatalarım olabilirdi ama kadro dışı kalmamı gerektirecek bir şey yoktu. Bana yapılanların yanında, benim hatalarım dağın yanında fare kalırdı. Sabrettim, bekledim. Tek başıma çalıştım. İsyan da etmedim, takımımı destekledim. Çünkü ben Galatasaraylıyım. Galatasaray camiasını üzecek bir hareketin içinde hiçbir zaman bulunmam. Tabii bu olay tam anlamıyla bilmeden yazılar yazıldı.

Sahada agresif bir görüntün var. Bu şekilde görüntü vermesem dediğin oluyor mu, yoksa ben buyum mu diyorsun?
Vermesem dediğim zaman daha çoktur. Maç sonrası kendimi izlediğimde, kendime kızdığım çok olur. Sezon başından beri hakemlerle olsun, rakip oyunculara olsun olumsuz olarak gözüken davranışlarımı daha da azalttım. Kendi özeleştirimi iyi bir şekilde yaptım. Benim daha önceki yaptığım hareketlerim kötü niyetli değildi. Ama ben hırslı bir oyuncuyum. Hırsımı bazen böyle olumsuz yerlere çekiyorum. O da beni kötü gösteriyor. İnsan yaptığı hatalardan ders almasını bilmeli.

Sence insanlar sendeki değişimin farkında mı?
Belli bir kesim fark ediyor. Fakat kötü zamanda eleştirilerin sesi daha yüksek çıkıyor. Yanlışlığı ortadan kaldırınca takdirini almak daha sessiz oluyor. Ben aslında bunu çok fazla dile getirmek istiyorum ama tepki toplarım diye söyleyemiyorum. Çünkü motivasyon açısından da çok önemli bu nokta. Kendime bu konuda beyaz bir sayfa açtım, bu beyaz sayfaya da güzel şeyler yazmak istiyorum. Dikkat ederseniz Gaziantepspor maçında bir penaltı pozisyonu vardı. Eski Sabri olsa, itirazında ısrar ederdi ama ben penaltı pozisyonun ardından hakeme penaltı değildi dedim. Hakem de bana penaltıydı dedi. Ben de saygı duyduğumu söyledim. Yani bu bir örnek ve benim için güzel bir şey.

Dışarıdan uyarı aldın mı, itiraz etme diye yani seninle bu konuda özel bir görüşme yapıldı mı?
Ben çok tecrübeli oyuncularla oynadım. Tabii ki ağabeylerimin bana uyarıları oluyordu. Mesele Ergün Penbe’nin bana bu konuda uyarıları olurdu. Benim gördüğüm en centilmen oyuncudur. Kendisi bana çok kızdı bu tavırlarımdan dolayı. Bu sene yine kendisi ile başa baş konuşmalarımızda daha dikkatli olmamı söyledi. Tabii kendim de bu durumu çok sorguladım. 25 günlük bir tatil dönemimiz vardı. Bu dönemde kendimle baş başa aldım. Geçmiş dönemlerdeki hatalarımı değerlendirme ve elekten geçirme şansım oldu. Bunda ailemin ve arkadaşlarımın da katkısı var. Tabii hocanın ve yöneticilerinde bana bu konuda katkıları var ama yöneticileriniz ya da hocamızla bu konulara özel bir görüşme olmadı.

Ergün Penbe’yi izlerken şaşırıyor muydun bu adam neden bu kadar sakin diye?
Ergün Ağabey ile ailece her zaman görüşürüm. İnanılmaz derece de iyi bir insan. Birisinin kalbini kırdığını göremezsiniz. Ben kendisi ile 7-8 sene oynadım. Hala da görüşürüm. 10 yıllık bir ağabey kardeş ilişkimiz var. Örnek alınması gereken bir isim. Alttan gelen kardeşlerimiz bu konuda kendilerine bir örnek arıyorlarsa Ergün Penbe’nin kasetlerini izlemeliler.

Sağ bek olarak aslında son yıllarda oynuyorsun. Aslında altyapı takımlarında orta sahada oynuyordun. Yeni bir sağ bek sayılırsın. Bu unutuluyor galiba…
Takıma Ribery geldikten sonra ben onunla rotasyona girdim. O oynamadığında sağ çizgide ama önde oynuyordum. Ertesi sene ise sağ bek oynamaya başladım. Ama futbolda futbolcu kendini her mevkiye hazırlamalı. Üç sene önce daha çok ofans oynuyordum. Ama imkanlar beni buraya getirdi. Yerimi kesinlikle yadırgamıyorum. Elimden gelenin en iyisini verme amacındayım. Oynadıkça daha çok çalışıyorum. Üstüne koya koya gittiğim kesin.

Bundan sonra benim mevkiim sağ bek diyebilir misin?
Şu anda kendimi sağ bek oyuncusu olarak görüyorum. Yerime alıştım. Ama yarın bakarsınız başka bir şey istenir benden, ona adapte olmaya çalışırım. Sağ bekte hatalar da yapıyorum zaman zaman. Ama ayrımını iyi yapmak lazım… Bunlar orta sahadan sağ beke dönmüş oyuncuların yaptığı hatalar değil, her sağ bekin yapabileceği hatalar.

Transfer dönemlerinde sağ bek aranması seni demoralize ediyor mu?
Her transfer döneminde büyük takımlar birçok mevkiye transfer yapıyor. Bazıları gerçekleşiyor, bazıları gerçekleşmiyor. Bu durum zaten kulüplere başarıya giden yolda kazanç sağlar. Rekabet başarıyı getiriyor çünkü. Sonuçta ben, Serkan ve Uğur bu mevkinin oyuncularıyız. Birimizi oynamadığında, diğerini aratmamaya çalışıyoruz.

Saha içine dönersek, şu anda oynadığı mevki ile ilgili olarak en büyük eksiğin nedir? En büyük eksiğim sol ayağımın zayıflığı. Topu sol ayağıma aldığımda bir tedirginliğim oluyor. Geliştirmem gereken bir husus. Ekstra çalışmalarım var. Bir diğer konu boyum kısa. Süratimle ve zıplama kuvvetimle kapatmaya çalışıyorum.

Bek oyuncusunun bir yarı boyunca teknik direktörün önünde oynaması stres yaratır mı oyuncuda? Kenarda devamlı işe karışan biri var sonuçta…
Hoca aslında koridoru daha geniş görüyor. Bu onun için avantaj. Bek oyuncusun da hocanın bu avantajının farkında olması lazım.

Bu noktada oyuncuların maçta hocanın direktiflerini almasının zor olduğu söylenir…
Pozisyon içerisinde duymazsınız. Ama topa odaklanmadığınız anlar olur, hoca da zaten o sırada müdahale eder. O zaman iletişim daha kolay sağlanır.

Keita ile önlü arkalı oynamak nasıl? Bazen sen uzun ve kuvvetli bir boş koşu yapıyorsun, bindirmelerinde o içeri deplase oluyor ya da topu senin önüne yuvarlıyor. Aranızda çok iyi bir uyum olduğu gözleniyor.
Sağ bekin en büyük görevi bindirmektir. Trabzon maçında attığımız üçüncü golde güzel bir örnek var. Keita topu aldı, ben bindirdim. Rakip benle geldi. O orta yaptı ve gol geldi. Top gelir veya gelmez, bek o alternatifi yaratmalı. Keita ile dediğin gibi aramda iyi bir uyum var. Ben çıktığımda o benim kadememe geliyor. Bek oyuncuları 50-60 metrelik boş koşular yapıyor. Top kaybı olduğunda o mesafeyi, belki de daha fazlasını geri koşmak zorunda. 10 pozisyonun altısında geri dönseniz, dördünde dönemiyorsunuz. Keita bu gibi pozisyonları çok iyi süzüyor. Dönemediğim pozisyonlarda yerime pozisyon alıyor. Futbol bir performans oyunu ve bu yardımlaşmalar çok önemli.

Takıma gelelim. Maç kötü giderken takım toparlanamıyor mu?
Erken form tuttuk. İki hafta içinde alınan puan kayıplarının ardından inanılmaz bir eleştiri oldu. Biz buna şaşırdık. Çünkü hiç dozunda değildi. Son yılların en iyi çıkışını yakaladık. Kötü oynadığımız maçlar da olacaktır. Ama genele bakmak lazım. Saha içinde mağlup duruma düşünce ya da galipken beraberlik golünü kalemizde görünce tabii ki bir demoralizasyon oluyor. Bunun içinde tabii hocamızla takım arkadaşlarımızla çalışıyoruz. Bu sıkıntıyı giderebilmek adına. Trabzonspor maçının bir bölümünde yaşadık. O maçta bu sorunu aştık. Maçı çevirebildik. Profesyonel futbolcuyuz, gol yedikten sonra kendimizi bırakmamalıyız.

İleride yurt dışında oynamak gibi bir hedefin var mı? Daha 25 yaşındasın…
Benim futbola başlamadan önce hayallerim vardı. Galatasaray’da ve Milli Takım’da oynamak, bu hayallerinde iki tanesiydi ve onları gerçekleştirdim. Hayallerim arasında Avrupa’da oynamak da var. Galatasaray apoleti ile Avrupa’ya gitmek istiyorum. Bu illa buradan gitmek istiyorum gibi algılanmasın. Buradan gidersem Galatasaray’ın menfaatleri doğrultusunda ayrılırım. Kulübümü ve ülkemi en iyi şekilde temsil etmek isterim.

Geçen sene İtalya takımları ile anıldın. Özellikle Fiorentina ile ismin geçti. Bu teklifler gerçekten oldu mu?
Benim menajerim İtalya’da yaşıyor. Geçtiğimiz sene çeşitli teklifler geldi. Ama gerekli ortam oluşmadı. Bu biraz da kısmet işi. Şu anda zaten Avrupa’nın en iyi kulüplerinden birinde oynadığımı düşünüyorum. Avrupa’ya gidemesem bunun ezikliğini yaşamam.

Lig tercihin hangisi olur, hangi ligi kendi futboluna daha yakın buluyorsun?
Televizyonda maç var ve ben evdeysem televizyon karşısına otururum. Özellikle Premier Lig maçlarını takip etmeyi severim. Çocukluğundan beri İngiltere Ligi’ni takip ederim. Eğer bir sıralama yapacak İngiltere, İspanya, İtalya ve Almanya şeklinde olur. Futbolcuya İngiltere’de verilen değer çok farklı. İşte geçen sene Tuncay’ın da forma giydiği Middlesbrough küme düştü, insanlar takımlarını alkışladı. İnsan hem şaşırıyor hem de özeniyor. Yine Tugay Abi’ye verilen değeri de gördük. İngiltere’deki futbolcunun, üzerimizde baskı var gibi bir mazereti olamaz. Biz Liverpool maçına gittik ve ben orada İngiliz taraftarından çok etkilendim. Bazı konularda taraftarımızın bilinçlenmesi gerekir. Fakat Galatasaray taraftarının da hakkını yemeyelim. Takımına inanılmaz sahip çıkıyor. Bizim tezahüratlarımız ve marşlarımız bizleri inanılmaz şekilde motive ediyor.


Üçlü çektirmek…
Türkiye’ye has bir tezahürat şekli. Bizim için klasik oldu. Taraftarlar benden böyle bir talepte bulunuyor. Bende keyifle yapıyorum. Ama yine bazı yazarlar bu olayı da başka bir tarafa çektiler. Rakip taraftarı tahrik ediyor deniyor. Bu kötü bir tezahürat değil, rakibe yönelik bir tezahürat değil ama bu şekilde yorumlayanlar var. Ben bunlara gülüp geçiyorum.

Tribünde olmak…
İsterim tabii ki ama futbolu bırakmadan mümkün gözükmüyor.

Eleştirilere…
Değer verdiğim spor yazarları ve eski futbolcular var. Onların eleştirileri ya da söylemlerini dinlerim. Düzeyli olanları izlemeye çalışırım. Ama bir kısım spor yazarı da yazarlığı bırakıp amigoluk yapıyor. Spor yazarı bence tarafsız olmalı, eleştirisinde ve övgüsünde aşırıya kaçmamalı.

Taraftara…
Onlar bizi, biz onları çok seviyoruz. Bana tepki verdikleri bir dönem oldu. Hiçbir zaman onlara kızmadım. Hayal kırıklığı tabii ki oldu. Ama hiçbir tepkim olmaz taraftarımıza karşı. Onların bir bildiği vardır dedim. Onlar da bu renkleri çok sevdiği için veriyorlar bu tepkileri. Taraftarlardan dileğim desteklerini sürdürmeleri. Kötü günde mutlaka yanımızda olmalılar. Galatasaray taraftarı çok özel bir taraftar ve farkı bu şekilde ortaya koymalılar.

Frikikler…
Şöyle bir şanssızlık var Galatasaray’da. Galatasaraylı taraftarlar Hagi gibi bir oyuncuyu izledi yakın zamanda. Ondan sonra o topa, frikiklerde kim vurursa vursun beklentiyi karşılaşması zordu. Çünkü Hagi gerçekten çok yüzdeli vuruyordu. Futbol bir güven oyunu. Biz maçtan önce bunları konuşuyoruz. Hoca maç öncesi şuradan şu isim vursun ya da o sırada kendini iyi hisseden vursun der. Bende korkmadan vurmaya çalışıyorum. Ama başta da konuştuk ya Kafalarda soru işaretleri olunca, o baskıyla beraber bazen kafadaki pratiğe yansıtılamıyor. Ben iyi vurduğuma inanıyorum. Bu biraz da güven işi.

Altyapıdan gelen oyuncu olmak…
Galatasaray’ın geleceğinin altyapından çıkması lazım. Ben de o kademelerden yükselerek geldim buralara. Orada zorluklar yaşanıyor. Galatasaray’ın havasını içinize çekerek büyüyorsunuz. Galatasaray’ın ne demek olduğunu öğreniyorsunuz. Barcelona her sene altyapında oyuncu çıkarıyor. Biz de bunu yapmalıyız. Buradan şu anlam çıkmasın. Dışarıdan gelen oyuncu bu ailenin parçası değil. Tabii ki bu çatı altındaki herkes, bu kulübün başarısı için çalışıyor. Ama altyapıdna gelen oyuncunun takımını sahiplenmesi çok daha farklı.


kelebek
kelebek script

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder