2 Ocak 2010 Cumartesi

KURUCUMUZ ALİ SAMİYEN




Galatasaray Lisesi'nde okudu ve futbol oynadı. 1905 yılında Galatasaray Lisesi'nden arkadaşlarıyla birlikte Galatasaray Spor Kulübü'nü kurma kararını aldı ve kulübün bir numaralı kurucu üyesi oldu. 1906' da Galatasaray Lisesi' nden mezun oldu. Türkiye' de ki ilk spor müzesi olan Galatasaray Müzesi' ni 1910 yılında kurdu. 15 yaşındayken spor yapmaya başladı. Türkiye İdman Cemiyetleri Örgütü' nün de kurucusudur.

1924 Paris Olimpiyatlarına katılan Türk kafilesinin başkanlığını yaptı. 1926-1931 yılları arasında Türkiye Milli Olimpiyat komitesinin başkanlığı görevini yürüttü. Galatasaray'da 1905-1918 arasında 13 yıl, 1925'te 1 yıl olmak üzere iki dönemde 14 yıl başkan olarak hizmet verdi.

Milli Takımın Romanya ile yaptığı ilk maçta, ilk teknik adam olarak takımın başında o vardı. Bunun yanısıra Galatasaray isminde bir Kulüp kurmuştur ve uzun yıllar fahri başkanlığını yürütmüştür. Bununla birlikte Türk Milli Takımın ilk teknik direktörü olmuştur. Ali Sami Yen memuriyet hayatını bitirdikten sonra komisyonculuğa başlamıştır. Galatasaray Spor Kulübü' nün kurucusu Ali Sami Yen'in adı, takımın maçlarını oynadığı stada verilmiştir. Ayrıca 2007 Aralık ayında inşasına başlanan ve içinde stad, spor salonu ve AVM olan komplekse de Ali Sami Yen Spor Kompleksi ismi verilmiştir. Ali Sami Yen 1951 yılında vefat etti. Galatasaray Beyoğlu Hasnun Galip Kulüp Merkezi' nden çıkan kortej , çelenklerle beraber taraftarlar ve ailesi ile birlikte Feriköy' e yürüdü ve Feriköy mezarlığında toprağa verildi.

Atletizm, basketbol, voleybol Atlama gibi spor dallarının da Türkiye'de gelişiminde önemli roller oynadılar.


kelebek
kelebek script

Ali Sami Yen Stadyumu



Ali Sami Yen Stadyumu (kısaca: ASYS) İstanbul'un Mecidiyeköy semtinde, Galatasaray Spor Kulübü'nün yönetiminde bulunan stadyum.

Ali Sami Yen Stadı bir çok özelliği ile uluslararası standartların gerisinde kalsa da dünyanın en ünlü stadyumlarından birisidir. Bir çok ulusal medya kuruluşu ve spor yazarı tarafından Ali Sami Yen Dünyanın en etkili stadyumlardan birisi olarak kabul edilmektedir. Dünyanın her yerinde welcome to hell Ali Sami Yen olarak yani Ali Sami Yen Cehennemine hoşgeldiniz demektir.

Resmî açılışı 20 Aralık 1964' te Türkiye-Bulgaristan karşılaşmasıyla yapıldı. Adını Galatasaray'ın kurucusu Ali Sami Yen`den alan stadyum, 49 yıllığına Galatasaray Futbol Takımına kiralanmıştır.1962 yılında arsa Galatasaray Futbol Kulübüne devredilmiştir. Stad 1,400 lüks 290 KVA Philips marka projektör ile aydınlatılıyor. Aydınlatılmasına 1965 yılında başlanmış olan stadın aydınlatma sistemi 1993'te yenilenmiştir. Stadın rekor katılımı ise 1987'de Galatasaray-Eskişehirspor arasında oynanan maçta gerçekleşmiştir. Bu maçı 39.000 kişi izlemişti. Stadın şu anki kapasitesi son yapılan genişletme çalışmalarından sonra 22.250 kişidir.Sahanın genişliği ise 105 m x 65 m'dir.

Galatasaray bu stad'ta Avrupa'nın birçok ünlü kulübünü yenmiştir. Bunlar arasında Real Madrid ,AC Milan,FC Barcelona,Manchester United, Juventus,Liverpool,Bologna,SS Lazio, Leeds United,R. Mallorca,Paris Saint Germain,Glasgow Rangers,Olympiakos, Bordeaux, AS Monaco, Athletic Bilbao, Deportivo de La Coruña, PSV Eindhoven, Bologna gibi Avrupa'nın üst düzey kulüpleri bulunmaktadır. Aslantepe' de inşaası devam eden Türk Telekom Arena açıldıktan sonra Ali Sami Yen Stadı yıkılacak ve yerine iş merkezi yapılacaktır.


kelebek
kelebek script

GALATASARAY AŞKI




Bütün felsefi meselelerin, zaman zaman hayatın her dakikasında yaşadığımız her türlü olayın üstünde yer alabilen yegane duygudur galatasaray aşkı...

yalnız kaldığında, geçmişini düşünmek istemediğinde dahi, karşında sapasağlam durup seni avutabilecek tek duygu, tek düşüncedir galatasaray aşkı...

zor bir anında silkinip ayağa kalkmaya çalıştığın zaman, sırtını sıvazlayıp, omuzlarından seni yukarı doğru çeken tarifsiz güçtür galatasaray aşkı...

tüm mistik duygulardan daha güçlüdür galatasaray aşkı, seni üzdüğünde bile onuruyla, dürüstçe giden bir sevgilinin hissettirdiklerini hissettir, geçmişinle her daim gurur duymanı sağlar galatasaray aşkı...

bazıları gelir, sonsuza kadar senin olacağını zannedersin. o arkasına bakmadan dönüp gittiğinde bile seni asla yalnız bırakmayacak olandır, galatasaray aşkı... sonsuza kadar ona bağlı olmanı sağlayacak, bunu yaparken ise duygularını asla incitmeyecek...

yeni dönem tezahüratlarından nevizade gecelerinde oldukça güzel bir şekilde özetlenmiş olandır, aşkıyla yanıp tutuştuğun vakit bilirsin ki sonsuza kadar seninle kalacaktır.

giden her sevgilini ardından,
hep biz olduk el sallayan,
haykırsak duyarlar mı sesimizi,
hangi sevdadan galip çıktık ki.

yürüyoruz sesiz ve kederli,
nevizade geceleri,
inletiyoruz her çıkışında,
istiklal caddesini.

boşuna çekilmedi bunca çile,
içiyoruz gündüz gece,
haykırdık duymadı ama hiçkimse,
peşindeyiz heryerde.

zaten aşklar hep yalan dolan,
sonu hep acı hüsran,
bize her sevdadan geriye kalan,
sadece galatasaray.

sana asla başka bir aşkın veremeyeceği güveni, sıcaklığı, tutkuyu sonsuza dek öneren yegane duygudur galatasaray aşkı...

değişilmez olan belki de tek aşktır galatasaray aşkı...


kelebek
kelebek script

GALATASARAY DEMEK

Galatasaray demek...yıllarca avrupa karşısında "şerefli malubiyetler" almış bir halkın avrupaya kafa tutup " bizde oynuyoruz işte bu oyunu ağalar" kıvamında alıp gelmesidir süper kupayı uefayı
Afrikanın bilmem neresine giden Ziya Şengül'ün "turco futbool" dediğinde "Galatasaray, Hakan şükür" cevabını alıp dugulanmasıdır ki kendisi Fenerbahçeli olmasına rağmen böyle sınırları aşan bir taraftar kitlesi önünde sadece ağlayabilirdi zaten.
Galatasaray demek "oluum borçları var bu senede bittiler" gibi sözlere aldırmadan birilerinin ellerinden alıp gelmesidir şampiyonluğu ve 2 yıldır hasret kaldığı ligine geri dönmesidir şampiyonlar ligine
Metin Oktay demektir Galatasaray yırtıp geçmektir bir vakit fileleri içindeki hırsla sevgiyle oynayınca
baba gündüz'dür Galatasaray demek yıllarca Galatasarayı taşımaktır omuzlarında
Prekazidir Galatasaray 37 metreden avlayabilmektir avrupayı.
Karınca Ezmez Şevki'dir türübnde Galatasaray yıllarca sallamaktır türübünde o şanlı bayrağı bir gün olsun sektirmeden maç gününü....
Ulubatlı Sounestir Galatasaray 117. dakikada Sounders'ın golüne kayıtsız kalamayıp binlerce eziğin önünde dikip diz çöktürmektir rakibe o şanlı bayrak altında....
Galatasaray demek Ali Samiyen Cehennemi demektir cayır cayır yakmak demektir dört bir yanı "beni kimse burada 25000 kişi olduğuna inandıramaz" diye içindeki sevgiyi haykırmaktır ağız dolusu "şampiyoon cimbomum ne istersen iste benden" diyerek bağlanmaktır kulübüne göbek bağıyla
Galatasaray demek idadi demektir lisenin yaktığı kıvılcımın anadolu topraklarında tutuşup yakmasıdır bütün cihanı
anlatılmaz bir sevdadır bu bitip tükenmeyecek biz uğultu transfersizde olsa yıldız futbolcusunu kendi yaratmaktır Galatasaray demek
55000 insanlıktan nasibini almamış yaratıkların önünde 17 yaşında çıkacak cesarettir Galatasaraylılık....
Fatih Terim dir Galatasaray avrupa zaferinde "Allahım Allahım" diye ağlayabilmektir. ne olursa olsun küsmemektir camiayaya
Bülent Korkmazdır Galatasaray kolunu bırak ayağı kopsa çıkıp oynamaktır Galatasaray aşkıyla gitsede başka diyarlara "mutlaka geri geleceğim herkez benim sevdamı iyi biliyor" demektir evet biliyoruz büyük kaptan
Galatasaray demek rakip sahada oynarken almanyada evinde oynarmış gibi karşılanmaktır.
Sözün umudun bittiği yerde başlamaktır Galatasaray. Herkez deniz bitti dediğinde okyanusa dalmak demektir, bitip tükenmek bilmeyen bir ummanda....
Galatasaray demek babam demektir elime verdiğinde sarı kırmızı bayrağı 5 yaşında gözlerindeki şampiyonluk gülümsemesidir.
Galatasaray demek anam demektir televizyona kilitlenip çoşkuyla bağırmaktır "aha ayağını kırdılar bizim çocukların boyu devrilesiler" demektir anlamasada futboldan
Galatasaray demek soluk almaktır gazeteye sondan başlamaktır kahvaltıdan önce doyurmaktır ruhunun bütün açlığını
tekrar tekrar izleyip ağlamaktır unutamadığın anları ve izletirmektir gururla her gelen misafire
Galatasaray demek kalbininin attığının göstergesidir.
ultrAslan demektir Galatasaray kalbin tribünden atış şeklidir.karda,kışta,trafik keşmekeşinde Olimpiyat rezaletine,yönetim rezaletine bu iki renk için katlanabilmektir....


kelebek
kelebek script

Galatasaraylı OLMAK



Bazen ...
Nefes almak değildir , yaşamak...
Onunla gülüp, Onunla ağlamaktır...
Sarı -Kırmızı olmaktır , her an Onu solurcasına...


Bazen ...
Cehennem...Öbür dünya değildir...
Taraftarla coşmuş , SAMİYEN'dir ...
Alev alev yanarcasına...


Bazen ...
İmkansız ...Olmaz değildir...
7 kişi 7 Sıfır yenmek , Ağları delmek , Şampiyonluktur Milenyumda ...
Hayalleri gerçek yapmaktır...Sahaya her çıktığında...


Bazen ...
Tarih, tozlu bir sayfa değildir...
Gerçektir , yaşamdır....1905'te doğup Ciltlere sığmamaktır...
Destanların değişmez Yazarı olurcasına...


Bazen...
GÜÇ , bir sıfat değildir...
Evsiz barksız , beş parasız , en zorda , tüm dünyayı ayağa kaldırmaktır...
Üstünde sade bir parçalı formayla kolaycasına...


Bazen...
Cesaret , Korkuyu yenmek değildir...
Onbinlerce rakibin arasından geçip, kalesine BAYRAĞI dikmektir...
Tek başına...Kimse yokmuşcasına...


Bazen ...
Sevgi...Anne , Baba , Eş , dost değildir...
Onlardan ötedir...Tutkudur Renklere , Armaya ...
Ayrılmaz parçanmışcasına...


Bazen...
Hayat herşey değildir...
Ama herşey GALATASARAY'dır...
Ölümde ...Yaşamda ...Kıyamette...



kelebek
kelebek script

Frank Rijkaard'ın Geçmişi



Franklin Edmundo "Frank" Rijkaard (d. 30 Eylül 1962, Amsterdam), şu anda Galatasaray Spor Kulübü'nü çalıştırmakta olan Hollandalı teknik direktör ve eski futbolcu.
Futbolculuk döneminde Ajax, Sporting Lizbon, Real Zaragoza ve Milan gibi tanınmış kulüplerde top koşturan Rijkaard, ayrıca Hollanda millî takımında da 71 kez forma giymiştir. 1998 yılında yine Hollanda millî takımında teknik direktörlük kariyerine başlayan Frank Rijkaard, daha sonra sırasıyla Sparta Rotterdam ve Barcelona'yı çalıştırmıştır. Frank Rijkaard 5 Haziran 2009 tarihinde Galatasaray Spor Kulübü teknik direktörlüğüne getirilmiştir.

Oyuncu Kariyeri

Oldukça başarılı bir aktif futbol yaşantısı olan Frank Rijkaard, Ajax Amsterdam, Real Zaragoza ve AC Milan formalarını giymiştir. AC Milan, onunla birlikte diğer iki Hollanda Milli Futbol Takımı oyuncusu Marco van Basten ve Ruud Gullit etrafına takımı kurmuş ve tarihinin en başarılı dönemini geçirmiştir.
1981 - 1994 yılları arasında 73 kez milli formayı giymiş ve 10 gol atmıştır. 1988 yılında Hollanda Milli takımı ile Avrupa Futbol Şampiyonası'nda şampiyonluk yaşamıştır.
Futbol kariyerinin en çok tartışılan anlarından biri Batı Almanya'lı forvet Rudi Völler'le 1990 FIFA Dünya Kupası'nda yaşadıkları oldu. Zaten geçmişten beri sert ve kırıcı geçen Almanya - Hollanda maçlarının sertliğin en yoğun yaşandığı maçlardan biri olan Dünya Kupası mücadelesinde, Völler'e tükürmüş ve bu olaydan dolayı lakabı Lama olmuştur.Ayrıca bu maçta hareketi Rijkaard yapmasına karşın kırmızı kart gören oyuncu Völler olmuştur.
1988'den 1993'e kadar oldukça başarılı geçen sezonlardan sonra futbola başladığı Ajax Amsterdam'a döndü ve 1995 yılında futbolu bıraktı.

Teknik Direktör Kariyeri

Futbolu bıraktıktan sonra Hollanda Milli Futbol Takımı'nın teknik direktörü Guus Hiddink'in yardımcısı olarak göreve başladı. Hiddink görevi bırakınca teknik direktörlük için tecrübesiz sayılabilecek bir durumda milli takımın başına geçti ve özellikle 2000 yılındaki Avrupa Futbol Şampiyonası'nda oynattığı futbol ile takdir kazandı. Ancak Hollanda penaltılar ile İtalya Milli Futbol Takımı'na elenince hemen istifa etti.
2001-02 sezonunda Sparta Rotterdam'ı çalıştırdıktan sonra 2003 yılında FC Barcelona'nın başına getirildi.
2008 yılında FC Barcelona daki görevinden istifa etti. 5 Haziran 2009 tarihinde Galatasaray ile 2 yıllığına anlaştı.

Başarılar

Oyuncu

Ajax
Hollanda Lig Şampiyonluğu (1982, 1983, 1994, 1995)
Hollanda Süper Kupası (1983, 1987, 1993, 1994)
Hollanda Kupa Şampiyonluğu (1986, 1987)
UEFA Şampiyonlar Ligi (1995)

AC Milan
Seri A Şampiyonluğu (1992, 1993)
İtalya Kupası (1989)
İtalya Süper Kupası (1989, 1992)
Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası (1989, 1990)
UEFA Süper Kupası (1989, 1990)
Kıtalararası Kupa (1989, 1990)
Hollanda Milli Takımı
Avrupa Şampiyonluğu (1988)

Teknik direktörlük

FC Barcelona
UEFA Şampiyonlar Ligi (2006)
La Liga Şampiyonluğu (2005, 2006)
İspanya Süper Kupası (2006)


kelebek
kelebek script

HAKAN ŞÜKÜR RESİMLERi



















HAKAN ŞÜKÜR FUN CLUB




İşte Türk futbolunun gelmiş geçmiş en büyük golcüsü, adını tarihe altın harflerle yazdıran (KRAL)'ın fan clubu kralı bu sayfalara sığdırmak elbetteki çok zor çünkü o bu günlere kolay gelmedi...

O bir Kral...

O bir Galatasaraylı...

O bir Baba...

O bir Abi...

O bir Efsane...

O bir Golcü...

O bir mütevazi...

O bir canayakın...

O bir adam gibi adam...

O bir Hakan Şükür...

O Bir Dünya Yıldızı...

iyiki Varsın iyiki Galatasaraylısın KraL'ım Seni Seviyoruz...


HAKAN ŞÜKÜR

Hiç şüphe yok ki Hakan modern futbol çağının en verimli golcülerinden biri ve gelmiş geçmiş en iyi Türk futbolcusu...



Kariyerine Sakaryaspor'da başlayan Hakan bir süre sonra Bursaspora transfer oldu ve burda büyük takımların ilgisini çekmeye başladı.Bursaspor'da iki başarılı sezondan sonra onun için daha büyük takımlarda oynama zamanı gelmişti ve o çocukluğundan beri taraftarı olduğu Galatasaray'a transfer oldu..Burda çok başarılı oldu ve 3 sezonda 50'den fazla gol attıktan sonra Galatasaray yönetimi Hakan'ı İtalyan takımı Torino'ya satma kararı aldı.Hakan bu sırada bir de evlilik yaptı.Her zaman büyük hedefler için oynamaya alışmış olan Hakan için tek hedefi kümede kalmak olan Torino gibi bir takım uygun değildi ve Italya liginde 5 maç oynayıp 1 gol attıktan sonra Galatasaray'a dönüş yaptı.Evliliği de kötü giden Hakan İtalya dönüşü eşinden boşandı.



Galatasaray'a dönüşünde Graeme Souness yönetiminde tüm moralsizliğine rağmen 25 maçta 16 gol atmayı başardı.1996 da takımın başına Fatih Terim'in geçmesiyle Hakan ve Galatasaray için yeni bir dönem başlıyordu...Hakan'ı çok iyi tanıyan Fatih Terim'in komutası altında Galatasaray o yıl şampiyon olurken Hakan 38 gol atmayı başardı.

Bu zamandan beri Hakan düzenli olarak Galatasaray ve Türk Milli takımı için gol atmaya devam ediyor.Türk milli takımının Hakan'ın gol attığı hiç bir maçı kaybetmemesi onun ne kadar önemli bir oyuncu olduğunu gösteren bir diğer delildir.

Özellikle bu sene Avrupa kupalarında çok iyi bir performans gösteren Hakan'ın geçen sene evlendiği eşi Beyda Hanım'dan bir de kızı oldu.

Hakan'ı bu kadar iyi bir oyuncu yapan nedir?

En başta üstün hava hakimiyeti.Hakan deyince herkesin aklına onun attığı birbirinden güzel kafa gollerinden biri mutlaka gelir.Hakan'ın dünyanın en iyi kafa golü atan oyuncularından biri olduğu(belki de en iyisi olduğu) Avrupa Futbol Otoritelerince de tescillidir.


Savaşçılık...Hakan'ın gol atmadığı bir çok maç var belki,ama hiçbir maçta savaşmadığı,hücum presin en iyisini yapmadığı görülmemiştir.Golcülük özelliklerinin yanında asist yapmayı da çok seven Hakan'ı durdurmak için rakip takımlar ona bazen 2 hatta 3 markajcı verirler.Bu da yanında oynayan Atrif,Okan gibi oyunculara gol atmaları için gerekli boş alanı sağlar.

Şutlar...Hakan genelde iyi şut atan bir oyuncu olarak düşünülmese de bu onun iyi şutlar atamamasından çok ceza sahası dışından topa vurmayı sevmeyen kollektif oyun stili yüzündendir. Yine de Hakan ceza sahası içinde ölümcül bir silahtır ve kale önünde hem sağ,hem sol ayağını kullanabilir

Galatasaray sevgisi Hakan'ı başarılı kılan özelliklerinin belki de en önemlisidir...Bu yüzden Juventus dahil birçok ünlü kulübün tekliflerini reddeden Hakan gerçek bir Galatasaray taraftarı...Ne yazıkki Galatasaray yönetiminin yanlış tutumundan sonra Hakan sevdiği takımı bırakıp bir İtalyan devine transfer oldu...Internazionale Milan...Takımdaki ilk senesinde Vieri,Recoba,Zamorano,Ferrante gibi İtalya ligini iyi bilen starların varlığına rağmen 24 lig maçında forma giyen Hakan 5 gol attı.Galatasaray'dan kalma alışkanlıklarını sürdüren Hakan Inter için de ezeli rakip Milan ve Hertha Berlin'e gol atmayı başardı.İnter'deki kinci sezonunda yeni teknik direktör Cuper'le anlaşamayan Hakan kadroda yer bulamadı ve başka bir ünlü İtalyan takımı olan Parma'ya transfer oldu.Sezon sonunda Parma tarafından bonservisi karşılığında serbest bırakıldı.

Bu arada 2002 Dünya Kupası kadrosuna seçilen Hakan burada şanssız maçlar oynadı ve sakatlandı ama yine de 11 saniye ile Dünya Kupası tarihinin en çabuk golünü atmayı başardı ve Milli Takımımızın dünya üçüncülüğünde pay sahibi oldu.

Dünya kupası sonrasında aralık ayında eski Galatasaray teknik direktörü Sounes'in çalıştırdığı aynı zamanda Tugay'ın takımı Blackburn Rovers'a transfer oldu.Blackburn formasıyla çıkacağı ilk maçtan önce şanssız bir şekilde sakatlanan Hakan,burada az sayıda maçta oynama fırsatı buldu ama 2 gol attığı Fulham maçı gibi maçlarda etkileyici bir oyun sergiledi.Sezon sonunda Blackburn Rovers'ın Hakan'ın ücretini karşılayamayacağını açıklamasından sonra eski takımı ve yuvası Galatasaray'la boş mukaveleye imza atarak anlaştı.




29.07.1971 Sakarya

1,91 m

83kg

Santrafor

Evli

iki kızı bir oğlu var



Hakan'ın ünlü kurbanları :

Marco Pascolo
Thomas Ravelli
Van Der Sar
Nevile Southall
Rampulla
Oliver Kahn
Gabor Kiraly
Christian Abbiati
Gianluca Pagliuca
Jens Lehmann
Leo Franco
Nigel Martyn

Sezon Kulüp Maç Gol :

1990/91 Bursaspor 18 5
1991/92 Bursaspor 25 7
1992/93 Galatasaray 30 19
1993/94 Galatasaray 26 16
1994/95 Galatasaray 33 19
1995/96 AC Torino 5 1
Galatasaray 25 16
1996/97 Galatasaray 34 *38* Gol Kralı
1997/98 Galatasaray 34 32 Gol Kralı
1998/99 Galatasaray 31 19 Gol Kralı
1999/00 Galatasaray 33 14
2000/01 Inter Milan 24 5
2001/02 Inter Milan - -
2001/02 Parma
2002/03 Blackburn Rovers
2003/04 Galatasaray
2004/05 Galatasaray
2005/06 Galatasaray

Oynadığı kulüpler :

* Sakaryaspor (1987 - 1990)
* Bursaspor (1990 - 1992)
* Galatasaray (1992 - 1995) & (Ekim 1995 - Temmuz 2000) & (2003...)
* AC Torino (Temmuz 1995 - Ekim 1995)
* Inter Milan (Temmuz 2000 - Eylül 2001)
* AC Parma (Ocak 2002 - Temmuz 2002)
* Blackburn Rovers (2002 - 2003)
* Galatasaray(2003 - ?)


Başarıları :

-Birçok kez Galatasaray ile Şampiyon oldu ve Türkiye Kupası'nı kaldırdı.

-Türkiye liginde 3 kez gol kralı oldu.

-1998 yılında FIFA tarafından dünyanın en iyi golcüsü seçildi.

-2000 yılında Galatasaray ile UEFA Kupası'nı kaldirdi.

-2002 Dünya Kupası üçüncülük maçında Güney Kore'ye karşı 9. saniyede attığı gol dünya kupaları tarihinin en erken golüdür.

-2003 yilinda FC Internazionale'den kiralik olarak AC Parma formasiyla Italya Kupasini kaldirdi

-2 kez Dünya Karması’na çağrılan tek Türk futbolcu

-Yurt dışında en çok gol atan Türk futbolcu (11 gol)

-UEFA Kupası’nda ilk Türk gol kralı (1999-2000, 10 gol)

-Türkiye liglerinde en çok gol atan 2. futbolcu (237)

-Avrupa kupalarında en çok gol atan Türk futbolcu (37 gol)

-Milli takımda en çok gol atan futbolcu (50 gol).


kelebek
kelebek script

GALATASARAY RESİMLERİ
























kelebek
kelebek script

Galatasaray 2009-2010 Lig Fikstürü

1.Hafta Maçları
izafet.Com - Galatasaray 2009-2010 Lig Fikstürü 09.08.2009 Bursa - Kasımpaşa -
09.08.2009 Gaziantep - Galatasaray -
09.08.2009 Diyarbakır - Ankaragücü -
09.08.2009 Gençlerbirliği - Kayseri -
09.08.2009 Denizli - Fenerbahçe -
09.08.2009 Antalya - Ankaraspor -
09.08.2009 Büyükşehir Bld. - Beşiktaş -
09.08.2009 Sivas - Trabzon -
09.08.2009 Vestel Manisa - Eskişehir -


2.Hafta Maçları
16.08.2009 Fenerbahçe - Sivas -
16.08.2009 Trabzon - Diyarbakır -
16.08.2009 Beşiktaş - Antalya -
16.08.2009 Galatasaray - Denizli -
16.08.2009 Ankaragücü - Vestel Manisa -
16.08.2009 Ankaraspor - Gençlerbirliği -
16.08.2009 Eskişehir - Bursa -
16.08.2009 Kasımpaşa - Büyükşehir Bld. -
16.08.2009 Kayseri - Gaziantep -


3.Hafta Maçları
23.08.2009 Bursa - Ankaragücü -
23.08.2009 Gaziantep - Ankaraspor -
23.08.2009 Galatasaray - Kayseri -
23.08.2009 Diyarbakır - Fenerbahçe -
23.08.2009 Gençlerbirliği - Beşiktaş -
23.08.2009 Denizli - Sivas -
23.08.2009 Antalya - Kasımpaşa -
23.08.2009 Büyükşehir Bld. - Eskişehir -
23.08.2009 Vestel Manisa - Trabzon -


4.Hafta Maçları
30.08.2009 Fenerbahçe - Vestel Manisa -
30.08.2009 Trabzon - Bursa -
30.08.2009 Beşiktaş - Gaziantep -
30.08.2009 Ankaragücü - Büyükşehir Bld. -
30.08.2009 Ankaraspor - Galatasaray -
30.08.2009 Eskişehir - Antalya -
30.08.2009 Kasımpaşa - Gençlerbirliği -
30.08.2009 Kayseri - Denizli -
30.08.2009 Sivas - Diyarbakır -


5.Hafta Maçları
13.09.2009 Bursa - Fenerbahçe -
13.09.2009 Gaziantep - Kasımpaşa -
13.09.2009 Galatasaray - Beşiktaş -
13.09.2009 Gençlerbirliği - Eskişehir -
13.09.2009 Denizli - Diyarbakır -
13.09.2009 Antalya - Ankaragücü -
13.09.2009 Büyükşehir Bld. - Trabzon -
13.09.2009 Kayseri - Ankaraspor -
13.09.2009 Vestel Manisa - Sivas -


6.Hafta Maçları
20.09.2009 Fenerbahçe - Büyükşehir Bld. -
20.09.2009 Trabzon - Antalya -
20.09.2009 Beşiktaş - Kayseri -
20.09.2009 Diyarbakır - Vestel Manisa -
20.09.2009 Ankaragücü - Gençlerbirliği -
20.09.2009 Ankaraspor - Denizli -
20.09.2009 Eskişehir - Gaziantep -
20.09.2009 Kasımpaşa - Galatasaray -
20.09.2009 Sivas - Bursa -


7.Hafta Maçları
27.09.2009 Bursa - Diyarbakır -
27.09.2009 Gaziantep - Ankaragücü -
27.09.2009 Galatasaray - Eskişehir -
27.09.2009 Gençlerbirliği - Trabzon -
27.09.2009 Denizli - Vestel Manisa -
27.09.2009 Antalya - Fenerbahçe -
27.09.2009 Ankaraspor - Beşiktaş -
27.09.2009 Büyükşehir Bld. - Sivas -
27.09.2009 Kayseri - Kasımpaşa -


8.Hafta Maçları
04.10.2009 Fenerbahçe - Gençlerbirliği -
04.10.2009 Trabzon - Gaziantep -
04.10.2009 Beşiktaş - Denizli -
04.10.2009 Diyarbakır - Büyükşehir Bld. -
04.10.2009 Ankaragücü - Galatasaray -
04.10.2009 Eskişehir - Kayseri -
04.10.2009 Kasımpaşa - Ankaraspor -
04.10.2009 Sivas - Antalya -
04.10.2009 Vestel Manisa - Bursa -


9.Hafta Maçları
18.10.2009 Beşiktaş - Kasımpaşa -
18.10.2009 Gaziantep - Fenerbahçe -
18.10.2009 Galatasaray - Trabzon -
18.10.2009 Gençlerbirliği - Sivas -
18.10.2009 Denizli - Bursa -
18.10.2009 Antalya - Diyarbakır -
18.10.2009 Ankaraspor - Eskişehir -
18.10.2009 Büyükşehir Bld. - Vestel Manisa -
18.10.2009 Kayseri - Ankaragücü -


10.Hafta Maçları
25.10.2009 Fenerbahçe - Galatasaray -
25.10.2009 Trabzon - Kayseri -
25.10.2009 Bursa - Büyükşehir Bld. -
25.10.2009 Diyarbakır - Gençlerbirliği -
25.10.2009 Ankaragücü - Ankaraspor -
25.10.2009 Eskişehir - Beşiktaş -
25.10.2009 Kasımpaşa - Denizli -
25.10.2009 Sivas - Gaziantep -
25.10.2009 Vestel Manisa - Antalya -


11.Hafta Maçları
01.11.2009 Beşiktaş - Ankaragücü -
01.11.2009 Gaziantep - Diyarbakır -
01.11.2009 Galatasaray - Sivas -
01.11.2009 Gençlerbirliği - Vestel Manisa -
01.11.2009 Denizli - Büyükşehir Bld. -
01.11.2009 Antalya - Bursa -
01.11.2009 Ankaraspor - Trabzon -
01.11.2009 Kasımpaşa - Eskişehir -
01.11.2009 Kayseri - Fenerbahçe -


12.Hafta Maçları
08.11.2009 Fenerbahçe - Ankaraspor -
08.11.2009 Trabzon - Beşiktaş -
08.11.2009 Bursa - Gençlerbirliği -
08.11.2009 Diyarbakır - Galatasaray -
08.11.2009 Ankaragücü - Kasımpaşa -
08.11.2009 Büyükşehir Bld. - Antalya -
08.11.2009 Eskişehir - Denizli -
08.11.2009 Sivas - Kayseri -
08.11.2009 Vestel Manisa - Gaziantep -


13.Hafta Maçları
22.11.2009 Beşiktaş - Fenerbahçe -
22.11.2009 Gaziantep - Bursa -
22.11.2009 Galatasaray - Vestel Manisa -
22.11.2009 Gençlerbirliği - Büyükşehir Bld. -
22.11.2009 Denizli - Antalya -
22.11.2009 Ankaraspor - Sivas -
22.11.2009 Eskişehir - Ankaragücü -
22.11.2009 Kasımpaşa - Trabzon -
22.11.2009 Kayseri - Diyarbakır -


14.Hafta Maçları
29.11.2009 Fenerbahçe - Kasımpaşa -
29.11.2009 Trabzon - Eskişehir -
29.11.2009 Bursa - Galatasaray -
29.11.2009 Diyarbakır - Ankaraspor -
29.11.2009 Ankaragücü - Denizli -
29.11.2009 Antalya - Gençlerbirliği -
29.11.2009 Büyükşehir Bld. - Gaziantep -
29.11.2009 Sivas - Beşiktaş -
29.11.2009 Vestel Manisa - Kayseri -


15.Hafta Maçları
06.12.2009 Trabzon - Ankaragücü -
06.12.2009 Beşiktaş - Diyarbakır -
06.12.2009 Gaziantep - Antalya -
06.12.2009 Galatasaray - Büyükşehir Bld. -
06.12.2009 Gençlerbirliği - Denizli -
06.12.2009 Ankaraspor - Vestel Manisa -
06.12.2009 Eskişehir - Fenerbahçe -
06.12.2009 Kasımpaşa - Sivas -
06.12.2009 Kayseri - Bursa -


16.Hafta Maçları
13.12.2009 Fenerbahçe - Ankaragücü -
13.12.2009 Bursa - Ankaraspor -
13.12.2009 Diyarbakır - Kasımpaşa -
13.12.2009 Gençlerbirliği - Gaziantep -
13.12.2009 Denizli - Trabzon -
13.12.2009 Antalya - Galatasaray -
13.12.2009 Büyükşehir Bld. - Kayseri -
13.12.2009 Sivas - Eskişehir -
13.12.2009 Vestel Manisa - Beşiktaş -


17.Hafta Maçları
20.12.2009 Trabzon - Fenerbahçe -
20.12.2009 Beşiktaş - Bursa -
20.12.2009 Gaziantep - Denizli -
20.12.2009 Galatasaray - Gençlerbirliği -
20.12.2009 Ankaragücü - Sivas -
20.12.2009 Ankaraspor - Büyükşehir Bld. -
20.12.2009 Eskişehir - Diyarbakır -
20.12.2009 Kasımpaşa - Vestel Manisa -
20.12.2009 Kayseri - Antalya -


18.Hafta Maçları
24.01.2010 Fenerbahçe - Denizli -
24.01.2010 Trabzon - Sivas -
24.01.2010 Beşiktaş - Büyükşehir Bld. -
24.01.2010 Galatasaray - Gaziantep -
24.01.2010 Ankaragücü - Diyarbakır -
24.01.2010 Ankaraspor - Antalya -
24.01.2010 Eskişehir - Vestel Manisa -
24.01.2010 Kasımpaşa - Bursa -
24.01.2010 Kayseri - Gençlerbirliği -


19.Hafta Maçları
31.01.2010 Bursa - Eskişehir -
31.01.2010 Gaziantep - Kayseri -
31.01.2010 Diyarbakır - Trabzon -
31.01.2010 Gençlerbirliği - Ankaraspor -
31.01.2010 Denizli - Galatasaray -
31.01.2010 Antalya - Beşiktaş -
31.01.2010 Büyükşehir Bld. - Kasımpaşa -
31.01.2010 Sivas - Fenerbahçe -
31.01.2010 Vestel Manisa - Ankaragücü -


20.Hafta Maçları
07.02.2010 Fenerbahçe - Diyarbakır -
07.02.2010 Trabzon - Vestel Manisa -
07.02.2010 Beşiktaş - Gençlerbirliği -
07.02.2010 Ankaragücü - Bursa -
07.02.2010 Ankaraspor - Gaziantep -
07.02.2010 Eskişehir - Büyükşehir Bld. -
07.02.2010 Kasımpaşa - Antalya -
07.02.2010 Kayseri - Galatasaray -
07.02.2010 Sivas - Denizli -


21.Hafta Maçları
14.02.2010 Bursa - Trabzon -
14.02.2010 Gaziantep - Beşiktaş -
14.02.2010 Galatasaray - Ankaraspor -
14.02.2010 Diyarbakır - Sivas -
14.02.2010 Gençlerbirliği - Kasımpaşa -
14.02.2010 Denizli - Kayseri -
14.02.2010 Antalya - Eskişehir -
14.02.2010 Büyükşehir Bld. - Ankaragücü -
14.02.2010 Vestel Manisa - Fenerbahçe -


22.Hafta Maçları
21.02.2010 Fenerbahçe - Bursa -
21.02.2010 Trabzon - Büyükşehir Bld. -
21.02.2010 Beşiktaş - Galatasaray -
21.02.2010 Diyarbakır - Denizli -
21.02.2010 Ankaragücü - Antalya -
21.02.2010 Ankaraspor - Kayseri -
21.02.2010 Eskişehir - Gençlerbirliği -
21.02.2010 Kasımpaşa - Gaziantep -
21.02.2010 Sivas - Vestel Manisa -


23.Hafta Maçları
28.02.2010 Bursa - Sivas -
28.02.2010 Gaziantep - Eskişehir -
28.02.2010 Galatasaray - Kasımpaşa -
28.02.2010 Gençlerbirliği - Ankaragücü -
28.02.2010 Denizli - Ankaraspor -
28.02.2010 Antalya - Trabzon -
28.02.2010 Büyükşehir Bld. - Fenerbahçe -
28.02.2010 Kayseri - Beşiktaş -
28.02.2010 Vestel Manisa - Diyarbakır -


24.Hafta Maçları
07.03.2010 Fenerbahçe - Antalya -
07.03.2010 Trabzon - Gençlerbirliği -
07.03.2010 Beşiktaş - Ankaraspor -
07.03.2010 Diyarbakır - Bursa -
07.03.2010 Ankaragücü - Gaziantep -
07.03.2010 Eskişehir - Galatasaray -
07.03.2010 Kasımpaşa - Kayseri -
07.03.2010 Sivas - Büyükşehir Bld. -
07.03.2010 Vestel Manisa - Denizli -


25.Hafta Maçları
14.03.2010 Bursa - Vestel Manisa -
14.03.2010 Gaziantep - Trabzon -
14.03.2010 Galatasaray - Ankaragücü -
14.03.2010 Gençlerbirliği - Fenerbahçe -
14.03.2010 Denizli - Beşiktaş -
14.03.2010 Antalya - Sivas -
14.03.2010 Ankaraspor - Kasımpaşa -
14.03.2010 Büyükşehir Bld. - Diyarbakır -
14.03.2010 Kayseri - Eskişehir -


26.Hafta Maçları
21.03.2010 Fenerbahçe - Gaziantep -
21.03.2010 Trabzon - Galatasaray -
21.03.2010 Bursa - Denizli -
21.03.2010 Diyarbakır - Antalya -
21.03.2010 Ankaragücü - Kayseri -
21.03.2010 Eskişehir - Ankaraspor -
21.03.2010 Kasımpaşa - Beşiktaş -
21.03.2010 Sivas - Gençlerbirliği -
21.03.2010 Vestel Manisa - Büyükşehir Bld. -


27.Hafta Maçları
28.03.2010 Beşiktaş - Eskişehir -
28.03.2010 Gaziantep - Sivas -
28.03.2010 Galatasaray - Fenerbahçe -
28.03.2010 Gençlerbirliği - Diyarbakır -
28.03.2010 Denizli - Kasımpaşa -
28.03.2010 Antalya - Vestel Manisa -
28.03.2010 Ankaraspor - Ankaragücü -
28.03.2010 Büyükşehir Bld. - Bursa -
28.03.2010 Kayseri - Trabzon -


28.Hafta Maçları
04.04.2010 Fenerbahçe - Kayseri -
04.04.2010 Trabzon - Ankaraspor -
04.04.2010 Bursa - Antalya -
04.04.2010 Diyarbakır - Gaziantep -
04.04.2010 Ankaragücü - Beşiktaş -
04.04.2010 Büyükşehir Bld. - Denizli -
04.04.2010 Eskişehir - Kasımpaşa -
04.04.2010 Sivas - Galatasaray -
04.04.2010 Vestel Manisa - Gençlerbirliği -


29.Hafta Maçları
11.04.2010 Beşiktaş - Trabzon -
11.04.2010 Gaziantep - Vestel Manisa -
11.04.2010 Galatasaray - Diyarbakır -
11.04.2010 Gençlerbirliği - Bursa -
11.04.2010 Denizli - Eskişehir -
11.04.2010 Antalya - Büyükşehir Bld. -
11.04.2010 Ankaraspor - Fenerbahçe -
11.04.2010 Kasımpaşa - Ankaragücü -
11.04.2010 Kayseri - Sivas -


30.Hafta Maçları
18.04.2010 Fenerbahçe - Beşiktaş -
18.04.2010 Trabzon - Kasımpaşa -
18.04.2010 Bursa - Gaziantep -
18.04.2010 Diyarbakır - Kayseri -
18.04.2010 Ankaragücü - Eskişehir -
18.04.2010 Antalya - Denizli -
18.04.2010 Büyükşehir Bld. - Gençlerbirliği -
18.04.2010 Sivas - Ankaraspor -
18.04.2010 Vestel Manisa - Galatasaray -


31.Hafta Maçları
25.04.2010 Beşiktaş - Sivas -
25.04.2010 Gaziantep - Büyükşehir Bld. -
25.04.2010 Galatasaray - Bursa -
25.04.2010 Gençlerbirliği - Antalya -
25.04.2010 Denizli - Ankaragücü -
25.04.2010 Ankaraspor - Diyarbakır -
25.04.2010 Eskişehir - Trabzon -
25.04.2010 Kasımpaşa - Fenerbahçe -
25.04.2010 Kayseri - Vestel Manisa -


32.Hafta Maçları
02.05.2010 Fenerbahçe - Eskişehir -
02.05.2010 Bursa - Kayseri -
02.05.2010 Diyarbakır - Beşiktaş -
02.05.2010 Ankaragücü - Trabzon -
02.05.2010 Denizli - Gençlerbirliği -
02.05.2010 Antalya - Gaziantep -
02.05.2010 Büyükşehir Bld. - Galatasaray -
02.05.2010 Sivas - Kasımpaşa -
02.05.2010 Vestel Manisa - Ankaraspor -


33.Hafta Maçları
09.05.2010 Trabzon - Denizli -
09.05.2010 Beşiktaş - Vestel Manisa -
09.05.2010 Gaziantep - Gençlerbirliği -
09.05.2010 Galatasaray - Antalya -
09.05.2010 Ankaragücü - Fenerbahçe -
09.05.2010 Ankaraspor - Bursa -
09.05.2010 Eskişehir - Sivas -
09.05.2010 Kasımpaşa - Diyarbakır -
09.05.2010 Kayseri - Büyükşehir Bld. -


34.Hafta Maçları
16.05.2010 Fenerbahçe - Trabzon -
16.05.2010 Bursa - Beşiktaş -
16.05.2010 Diyarbakır - Eskişehir -
16.05.2010 Gençlerbirliği - Galatasaray -
16.05.2010 Denizli - Gaziantep -
16.05.2010 Antalya - Kayseri -
16.05.2010 Büyükşehir Bld. - Ankaraspor -
16.05.2010 Sivas - Ankaragücü -
16.05.2010 Vestel Manisa - Kasımpaşa -


kelebek
kelebek script

UFUK CEYLAN



1986, İzmir doğumlu olan Ufuk Ceylan futbola Altay’da başladı. 2002 yılında Altay A Takımı’na yükselen Ufuk Ceylan, Altay forması ile ikinci ligde 2003-04 sezonunda iki, 2004-05 sezonunda ise altı maçta görev yaptı.




2006 yılında ise Manisaspor’a transfer olan genç kaleci ilk sezonunda iki maçta forma giydi. Takımının üçüncü kalecisi konumunda olan Ufuk Ceylan 2006-07 sezonunda Manisaspor’la 6 lig, bir de Türkiye Kupası’na maçına çıktı.


Ufuk Ceylan, 2007-2008 sezonunda ise Manisaspor’da birinci kaleci oldu. Manisaspor forması altında Turkcell Süper Lig’e çok iyi bir giriş yapan genç kalecinin, Liechtenstein ile oynanan Ümit Milli Avrupa Şampiyonası Grup Eleme maçında kolu kırıldı. Yaklaşık 3 ay sahalarda uzak kalan Ufuk Ceylan, o sezon 16 maçta takımının kalesini korudu.

ARDA TURAN



Futbola Altıntepsispor altyapısında başlayan Arda, 12 yaşında Galatasaray’a geldi. Burada tekniğiyle sivrildi ve 2004-2005 sezonunda Gheorghe Hagi zamanında ilk kez A takıma alındı.




Yeterli şansı bulamadığı bu dönemin ardından tecrübe kazanması için Vestel Manisaspor’a kiralık olarak verildi. Manisa’da geçirdiği yarım sezonda göz dolduran Arda, 2006-2007’de Galatasaray’a döndü. Erik Gerets’in ilk 11’ine girmeyi başardı ve Şampiyonlar Ligi performansıyla Avrupa’da da adını duyurdu.


Yeni sezonda Karl-Heinz Feldkamp’ın da kadrosunda kendine yer bulan Arda, kısa zamanda takımın en önemli oyuncularından biri hâline geldi. Bu sezon başında da genç yaşında kaptanlık pazubandını koluna, 10 numaralı formayı sırtına geçirdi. Her iki kanatta ve oyun kurucu pozisyonlarında görev alabiliyor.

95 kez milli takımlara çağrılan Arda, 2006’da Lüksemburg ile yapılan hazırlık maçında A Milli formayla tanıştı. O günden beri de 36 kez Fatih Terim tarafından A Milli Takım kadrosuna dahil edildi. Galatasaray’la 2012’ye dek sözleşmesi bulunuyor.



kelebek
kelebek script

MEHMET TOPAL



Futbola Malatya’da, 11 yaşında başladı. Çim sahanın bile bulunmadığı zor şartlarda yetişti. Malatya Belediyespor’un altyapısında oynarken 2002’de Çanakkale Dardanelspor tarafından beğenilip transfer edildi.




Orada çok başarılı geçen üç sezonunun ardından, transferin son günü kendini Galatasaray’a imza atarken buldu.


Erik Gerets’le ilk sezonunda zaman zaman forma şansı bulan Mehmet Topal, kendini gösterme ve geliştirme imkanı yakaladı. Feldkamp’ın göreve geldiği 2007-2008 sezonunda ise bir süre Tobias Linderoth’un yedeği olarak bekledikten sonra, yıldız oyuncunun sakatlanıp sezonu kapatmasıyla birlikte ilk 11’e girdi.


Gösterdiği performans, Topal’a A Milli Takım’ın da kapılarını açtı. Türkiye ile İsveç arasında oynanan hazırlık maçında ilk kez A Milli Takım formasını giyen Topal, Euro 2008 kadrosunda da yer aldı ve oynadığı futbolla Avrupa otoritelerini kendisine hayran bıraktı. Uzun bacakları ve top çalma yeteneği nedeniyle “Örümcek” lakabıyla anılıyor. Forma numarası olan 14 ise hayranı olduğu Patrick Vieira’yı temsil ediyor.

HARRY KEWELL



Harold (Harry) Kewell, 22 Eylül 1978 Sidney, Avustralya doğumlu. Futbola okula takımlarında adım atan Harry Kewell, lise yıllarında hem okul takımında futbol oynarken, aynı zamanda Marconi Socer takımı ile bölgesel ligde oynadı.




15 yaşında denenmek için gittiği İngitere’de Leeds United takımına transfer olan Harry Kewell, Mart 1996’da 17 yaşındayken Middlesbrough karşısında Premier Lig’deki ilk maçına çıktı. Nisan 1996’da ise Şili karşısında ilk kez Avustralya Milli Takımı’nın formasını giydi.

1999-2002 yılları arasında İngiltere Premier Lig’inde David Oleary’nin teknik direktörlüğünü yaptığı genç Leeds United kadrosunda göze batan isimlerden biri oldu. Leeds United’ta oynadığı 8 sezon boyunca 181 maçta forma giyen Kewell 45 gol attı.

"Oz Büyücüsü" lakaplı yıldız, 2003-2004 sezonuda Liverpool’a transfer oldu. Liverpool ile 2005 yılında Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşayan oyuncu, burada oynadığı 5 sezon boyunca 93 resmi maçta forma giydi ve 16 gol attı. 1996 yılından bu yana Avustralya Milli Takımı’nın formasını 45 kez giyen Kewell'ın, milli forma altında ise 13 golü bulunuyor.


Galatasaray taraftarının sevgilisi durumundaki "Daddy Cool"un 2010 yılının sonuna kadar sözleşmesi bulunuyor.

MILAN BAROS




28 Ekim 1981 Vigantice (Çek Cumhuriyeti) doğumlu forvet oyuncusu Milan Baros, Çek Cumhuriyeti'nin yetiştirdiği önemli golcülerden biri.




Futbola Vigantice takımında başlayan ve daha sonra Banik Ostrava takımına transfer olan Baros, daha sonra sırasıyla Liverpool, Aston Villa, Olympique Lyonnais ve kiralık olarak Portsmouth takımlarında forma giydi.

2002 - 2005 yılları arasında Liverpool forması giyen ve 65 maçta 19 gole imza atan Baros, İstanbul'da oynanan unutulmaz Şampiyonlar Ligi finalinde Milan'a karşı 3-0 geriye düştükten sonra maçı 3-3'e getiren ve penaltılarla kupaya uzanan ekipte de yer aldı.


Liverpool kariyerinde 2003 yılında Lig Kupası, 2005 yılında Şampiyonlar Ligi kupası bulunan Baros 2005 yılında Lig Kupası'nı, 2002 yılında da Charity Shield'ı finalde kaybetti.

Daha sonra Aston Villa ve Olympique Lyonnais’da oynayan Baros, Aston Villa ile çıktığı 42 maçta 9, Fransız şampiyonu ile çıktığı 24 maçta 7 gol kaydetti. Çek yıldız, 2008 yılında Portsmouth'a kiralandı ve 12 resmi maçta oynadı.

Çek yıldız ayrıca Lyon ile 2007 yılında Barış Kupası, Fransa Ligi şampiyonluğu ve Şampiyonlar Kupası'na uzandı.


Baros, ilk olarak 25 Nisan 2001'de Belçika karşısında formasını giydiği ve golle buluştuğu Çek Cumhuriyeti milli formasıyla çıktığı 66 maçta 32 gol attı.

Milan Baros, Çek Cumhuriyeti formasıyla katıldığı Euro 2004'te attığı 5 golle şampiyonanın gol kralı oldu ve Altın Ayakkabı ödülünü aldı.

Milan Baros, Euro 2008'de Milli Takımımız’ın da bulunduğu A Grubu'nda mücadele eden Çek Cumhuriyeti formasını bir kez, Portekiz maçında giyerken Milli Takımımızın 3-2 kazandığı grubun son maçında forma giymedi.

Galatasaray'da oynadığı ilk yılın sonunda "Gol Kralı" unvanını adının başına ekleten Baros, 2009-10 sezonunda talihsiz bir sakatlık geçirerek sahalardan bir süre uzak kaldı. İkinci yarıyla birlikte takımına ve gollerine dönecek.


kelebek
kelebek script

ELANO BLUMER



Mevkisinde Kaka, Ronaldinho, Diego, Juninho gibi isimler olmasına karşın 40 kez Brezilya Milli Takım forması giyen Elano, 6 gol kaydetti.




Disiplinli futbolu ve teknik becerisiyle ön plana çıkan Brezilyalı oyunculardan birisi olan Elano, orta sahada hücuma yönelik görev yapabilen, her iki ayağına da hakim, uzaktan etkili şutlar atabilen ve gerektiğinde orta sahanın farklı mevkilerinde oynayabilen bir oyuncu.


2001-2005 yılları arasında Brezilya'nın büyük kulüplerinden Santos'da oynayan Elano 131 maçta forma giyerek 33 gol kaydetti. 2005 yılında Ukrayna takımı Shakhtar Donetsk'te eski hocamız Lucescu'nun da oyuncusu olarak görev yaparken, 48 maçta 14 gol üretti. 2007 yılında Premiere League'e transfer olan Elano, 62 kez formasını giydiği Manchester City takımında 14 gole imzasını attı. 2004 Ocak ayından itibaren Brezilya Milli Futbol Takımı'nda da yer almakta olan Elano, Brezilya Milli Takımı'yla şu ana kadar oynadığı 42 maçta 6 kez topu filelere göndermeyi başardı.


30 Temmuz 2009 tarihinde İngiltere'nin Premier League ekibi Manchester City'den, Galatasaray'a transfer olan Brezilyalı, 4 yıllık sözleşmeye imza attı. Galatasaray'da Hakan Şükür'den bu yana hiç kimsenin giymediği 9 numaralı formayı giyiyor.



kelebek
kelebek script

SERVET ÇETİN




Iğdır Tuzluca doğumlu Servet Çetin, ailesi İstanbul’a göç ettikten sonra Kartalspor’da futbola başladı. 2001-2002’de, 1. Lig’e yükselme başarısı gösteren Göztepe kadrosunda yer aldı. Ertesi sezon Denizlispor’a transfer oldu.




Performansıyla büyük kulüplerin dikkatini çeken Servet’in bir sonraki durağı Fenerbahçe’ydi. A Milli Takım’a yükseldiği bu üç yıllık dönemin ardından, 2006-2007 sezonunda Sivasspor’a geçti.

İstikrarlı yapısı ve güven veren, hırslı oyunuyla milli takım düzeyinde bir futbolcu olmaya devam etti. Bunun sonucunda da bir sezon sonra İstanbul’a dönmeyi başardı ve Galatasaray ile anlaştı.

Takımdan ayrılıp Rusya’ya giden Stjepan Tomas’ın görevini devraldı ve Rigobert Song ile birlikte Galatasaray savunmasının göbeğinde oynamaya başladı. Halk müziği sevdiği için arkadaşları arasında “Türkü Baba” lakabıyla çağrılan Servet, kazanma arzusu ve hırslı mücadelesiyle yeni sezonda Galatasaray tribünlerinin en sevdiği isimlerden biri haline geldi.

Uzun boyu sayesinde, duran top organizasyonlarında da görev alan, özellikle kornerlerde rakip kalelere gol için giden Servet, 50 kez A Milli formayı giydi, bu maçlarda 3 gol attı ve toplamda 74 kez milli takımlara çağrıldı.

Forma numarası olan 76, memleketi Iğdır’ın plaka numarasını temsil ediyor.

ABDUL KADER KEITA



Abdul Kader Keita 6 Ağustos 1981 doğumlu.




49 kere Fildişi Sahilleri milli formasını giyen forvet oyuncusu futbol kariyerine 1999-2000 sezonunda Africa Sports'da başladı. Daha sonra sırası ile Etoile du Sahel, Al Ain, Al Sadd takımlarında forma giydi ve Lille kulübünün teklifini kabul ederek Ligue 1'e geçiş yaptı.


Burada çok üstün performans gösterip kariyerinin sıçrayışını gerçekleştiren Kader Keita, yüksek bir bonservis ücreti karşılığında Olympique Lyonnais takımına transfer oldu. Milan Baros ile birlikte forma giydikleri 2007-08 sezonunda Lille'deki performansına ulaşamadı ve takım arkadaşından bir sezon sonra o da Galatasaray'a transfer oldu.


Ligin ilk yarısı itibariyle; tıpkı Baros gibi, Keita'nın da burada yeniden doğduğunu söylemek mümkün.



kelebek
kelebek script

HAKAN ŞÜKÜR (1971) ( KRAL)

Hakan Şükür

Hakan Şükür, 1 Eylül 1971 tarihinde Sakarya'da doğdu. Futbol hayatına, 1987 yılında, doğum yeri olan Sakarya da başladı. Daha sonra Bursaspor forması giyen Hakan 1992 yılında Galatasaray’a transfer oldu. Galatasaray forması altında 7 şampiyonluk, biri Sakaryaspor forması altında olmak üzere 6 Türkiye Kupası, 3 Cumhurbaşkanlığı, bir Başbakanlık Kupası kaldıran Hakan Şükür tabii ki kariyerinin en büyük başarılarından birine; 2000 yılında UEFA Kupası'nı kaldırarak uzandı. Hakan Şükür, ayrıca İtalya'da Parma forması ile İtalya Kupası sevinci yaşadı. Türkiye 1. Ligi'nde ise, 1996-1997 sezonunda 32 maçta 38 gol; 1997-1998 sezonunda 34 maçta 32 gol, 1998-1999 sezonunda 33 maçta 19 gol atan Hakan Şükür, Türkiye 1. Ligi'nde üç kere gol kralı olma başarısı gösterdi.

İlk Gol
Ligdeki ilk golünü Eskişehir Atatürk Stadı'nda 26 Şubat 1989 tarihinde Eskişehirspor'a karşı attı Hakan Şükür. 2-1 gerideki takımına beraberlik golünü oyuna sonradan girip kazandıran Kral'ın önünde daha atacağı çok gol vardı. 1988-89 ve 1989-90 sezonlarında Sakaryaspor forması altında birinci ligde mücadele eden Hakan Şükür, iki sezonda 38 lig maçında forma giydi ve 10 gol attı. 1990-1991 sezonu başındaysa ligin iddialı ekiplerinden Bursaspor’a transfer oldu. Hakan Şükür, Bursaspor’a transfer olduğunda ilk etapta fazla forma şansı bulamadı. Olimpik Milli Takım’da forma giyen Hakan Şükür, Bursaspor’da ilk sezonunda 4 gol atabildi. 1991-92 sezonundaysa göreve Yılmaz Vural’ın gelmesiyle daha çok forma şansı buldu. 1991-92 sezonunda Galatasaray’la da ilk teması gerçekleşti. Kiralık döneminde başta Yurdaşen Karahasan olmak üzere, Galatasaraylı yöneticilerin Hakan’ı kiralama girişimleri Yılmaz Vural’a takıldı ve Hakan Şükür’ün Galatasaray’a gelmesi gecikti. O sezon ligi altıncı sırada bitiren ve Türkiye Kupası’nda final oynayan Bursaspor’da 27 maçta forma giyen Hakan Şükür, 7 kez ağları havalandırıyordu. Hakan Şükür aynı sezon içinde ilk kez milli takıma da seçiliyordu. Alman Teknik Direktör Sepp Piontek, Hakan Şükür’e 25 Mart 1992 tarihinde Lüksemburg'u 3-2 yendiğimiz özel maçta ilk kez A Milli Takımı formasıyla şans veriyordu. Hakan Şükür, o sezon iki kez daha A Milli Takımın formasını giyecekti.

Galatasaray Yılları
2000-2001 sezonuna kadar 4 ayılık Torino ayrılığı dışında, sekiz sezon Galatasaray’da forma giyen Hakan Şükür, 2000 yılı başında İtalya’nın Inter takımına transfer oldu. Avrupa’da üç farklı takımda forma giydikten sonra 2003-2004 sezonunda tekrar Galatasaray’a dönen Hakan, bir anlamda ikinci Galatasaray dönemini yaşadı.
1992-1993 sezonunda yeniden yapılanan Galatasaray Futbol Takımı'na Bursaspor'dan transfer edildi Hakan Şükür. 1991 yılında Avrupa Gol Krallığına ulaşmış olan Tanju Çolak'ın Galatasaray'dan ayrılmasının ardından boşalan forvet mevkiine oynanan ilk sezonda çare bulunamamıştı. Aynı sezon Bursaspor forması altında ligde 7 gol atan Hakan Şükür'ün transferi kafalarda soru işaretlerine neden olmuştu. Karl Heinz Feldkamp teknik direktörlüğünde yeni bir yapılanmaya gidiliyordu, genç oyuncular takıma monte edilmeye başlanmıştı ama futbolun “gol” için oynandığı göz önünde bulundurulursa, bu transfer çarenin karşılığı mıydı? Cevabı beklenen soru buydu! 1990'lı yılların başında Avrupa futbolu için yaşanan değişimlerden bir tanesiydi santrfor mevkisindeki oyuncuların uzun boylu olmaları ve mücadeleci duruşları. Bu oyuncu tipinin Türkiye'deki tek adresi ise Hakan Şükür'dü. Zaten, dönemin Futbol Şube Sorumlusu Adnan Polat da Hakan Şükür'ün Bursaspor'dan transfer edilişinin ardından bu noktaya işaret etmişti. “Gelecek yıllar için uzun boylu bir forvet transfer ettik”. 21 yaşında ayak bastığı Galatasaray'da beklentilerin çok ötesinde bir performans sergileyecekti Hakan Şükür. 1992-93 sezonu Galatasaray açısından çok bereketli geçecekti. Keza Hakan Şükür için de… Hakan, sezona çok iyi bir giriş yapacağı sinyalini TSYD Kupası’nda Fenerbahçe’ye attığı gol vermişti. Oynadığı ilk derbide ağları havalandıran Hakan, ligde ise ilk dört hafta gol bulamayacaktı. 1992-1993 sezonun 5. haftası Hakan Şükür'ün liglerdeki 22'inci, Galatasaray forması altında ilk golünü filelere gönderdiği hafta olarak tarihe geçti. Hakan Şükür, 1-1 berabere biten maçta, Galatasaray adına ilk golünü attı. Hakan Şükür, 1992-1993 sezonunda çıktığı 30 maçta 19 gol atarak takımın şampiyonluğunda büyük pay sahibi oluyordu. Galatasaray aynı sezon lig şampiyonluğu TSYD, Türkiye Kupası ve Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı da müzesine götürecekti. 1993-94 sezonunda ise göreve bir başka Alman teknik adam Rainer Hollman getirilmişti. Galatasaray o sezon ligi yine şampiyon olarak tamamlayacak ve Hakan Şükür de 27 maçta 16 golle Galatasaray’ın en çok gol atan oyuncusu olacaktı. 1994-95 sezonda ise Galatasaray açısında kötü bir sezon olacaktı. Hakan Şükür ise 33 maçta 19 golle ortalamasını koruyacaktı. 1995-96 sezonunda göreve İngiliz teknik adam Greame Souness getirilmişti. Fakat Hakan Şükür sezona Galatasaray forması ile başlamayacaktı. Başarılı futbolcu, 1995-96 sezonunun başında İtalya'nın Torino takımına transfer oldu. 4 ay kaldığı Torino'da 5 maça çıkan Kral, ligin üçüncü haftasında golünü de attı. Torino'nun şampiyonluktan ziyade ligde tutunmak için oynayan bir takım olması Hakan Şükür adına en büyük talihsizlik olsa da o dönemde kimse değerlendirmesini bu şekilde yapmayacaktı. 4 ay sonra Galatasaray’a dönen Hakan Şükür, o sezon, 25 maçta 16 gol atacaktı. Galatasaray ise sezonu Türkiye Kupası ile tamamlıyordu.

Fatih Terim’li Yıllar ve Ligdeki 100. Gol
İngiltere’de düzenlenen 1996 Avrupa Şampiyonası’nda Fatih Terim’in kadrosunda yer bulan Hakan Şükür, 1996-1997 sezonunda Fatih Terim ile Galatasaray’da beraber olma şansını yakalayacaktı. Hakan Şükür, Fatih Terim'le yaşadığı ilk sezonda takımın en büyük silahlarındandı. Türkiye liglerinde en çok 14 golle Şanver Gökmen'in ağlarını sarsan Hakan Şükür, ligdeki 100. golünü de İzmir deplasmanında Altay'a attı. Galatasaray'ın İzmir Atatürk Stadı'nda Altay'ı 8-1 yendiği müsabakada iki gole imza atan Hakan Şükür'ün o maçtaki ilk golü, aynı zamanda ligdeki 100. golü oluyordu. Aynı sezon sonunda 38 golle Metin Oktay’ı yakalayacak ama Tanju Çolak’ın bir gol gerisinde kalacaktı Hakan Şükür. Takımını şampiyonluğa taşıyan isimlerin başında gelen golcü futbolcu, 1997-98 sezonunda da 32 maçta 34 golle gol kralı oluyor ve ayrıca bir şampiyonluk daha yaşıyordu. Hakan Şükür, 1998-99 sezonunu 19 gol, 1999-2000 sezonunu ise 14 golle geçiyordu. Aynı sezon UEFA Kupası’nı sevincini de yaşayacak “Kral”, sezon sonunda ise İtalya’nın Inter takımına transfer oluyordu. 2000-2003 yılları arasında İtalya'nın Inter ve Parma daha sonra İngiltere ekibi Blackburn Rovers takımlarının formalarını giyen Hakan Şükür bu formalar altında çıktığı 56 maçta 11 gol atma başarısı gösterdi.

İkinci Galatasaray Dönemi
2003 yılında döndüğü Galatasaray'da ilk sezonunda 12 gol, 2004-05 sezonunda 33 maçta 18 gol atacaktı Hakan Şükür. 2005-2006 sezonunda Erik Gerets yönetimindeki Galatasaray’da 31 maçta 10 gol atarak bir şampiyonluk daha yaşayacaktı. 2006-07 sezonu ise en verimsiz yılı oldu Hakan Şükür’ün, 26 maçta 4 gol atan futbolcu, kariyerindeki son sezonunda ise iki rekoru birden kıracaktı. Galatasaray forması altında 219 gole ulaşarak, Metin Oktay'ın 217 gollük rekorunu geride bırakan Kral, Türkiye birinci liginde attığı toplam 249 golle ulaşılması güç bir rekora imza atıyordu.

TÜRKYE’DEK LİG KARİYERİ
Sezon Kulüp Maç Gol
1988-1989 Sakaryaspor 11 5
1989-1990 Sakaryaspor 27 5
1990-1991 Bursaspor 27 4
1991-1992 Bursaspor 27 7
1992-1993 Galatasaray 30 19
1993-1994 Galatasaray 27 16
1994-1995 Galatasaray 33 19
1995-1996 Galatasaray 25 16
1996-1997 Galatasaray 32 38
1997-1998 Galatasaray 34 32
1998-1999 Galatasaray 33 19
1999-2000 Galatasaray 32 14
2003-2004 Galatasaray 29 12
2004-2005 Galatasaray 33 18
2005-2006 Galatasaray 31 10
2006-2007 Galatasaray 26 4
2007-2008 Galatasaray 28 11

Milli Takım
25 Mart 1992'de Lüksemburg'u 3-2 yendiğimiz özel maçta ilk kez A Milli Futbol Takımı'nın formasını giyen Hakan Şükür, A Milli Futbol Takımı'nın 85 yıllık tarihinde en fazla gol atan futbolcusudur. A Milli Futbol Takımı formasıyla çıktığı 112 maçta toplam 51 gole imza atan Hakan Şükür’ün, 2002 Dünya Kupası’nda Türkiye'nin Güney Kore ile yaptığı üçüncülük maçında, maçın başlama vuruşundan 10.8 saniye sonra attığı gol, Dünya Kupaları'nda atılan en erken gol olarak tarihe geçmiştir.




kelebek
kelebek script

JUPP DERWALL (1927 - 2007)



Jupp Derwall ve Galatasaray

Türk Futbolunun ve Galatasaray’ın kaderini değiştiren adam...

Alman futbolunda kazandığı başarıların ardından “Şef Gümüş Kıvrım” lakabı anılan Jupp Derwall, 1984 Avrupa Şampiyonası’nın ardından görevi Franz Beckenbauer’e bıraktı.

Jupp Derwall, kendisi ve Galatasaray için tarihi olan bir kararla, Galatasaray’ın başına geçti. 1988 yılına kadar görev yaptığı Galatasaray’da iki şampiyonluk kazanarak kariyerini noktalayan Jupp Derwall taraflı tarafsız Türk futbolseverlerin gönlünde taht kurmuştur.

1986-1987 sezonunda 14 senelik aranın ardından Galatasaray’ın şampiyonluğa ulaşmasındaki en büyük pay sahiplerinden olan Jupp Derwall o yıl kazanılan şampiyonluğu şöyle özetlemiştir. “Almanya ile kazandığı Avrupa Şampiyonluğuna bu kadar sevinmedim”

Jupp Derwall, bir sonraki sezon danışmanlık pozisyonunda yer alarak Mustafa Denizli ile şampiyonluğu Galatasaray’a bir kez daha yaşatmıştır.

Bu başarılarının yanında bizler onu futbola olan farklı bakışı, birçok futbol adamının göremediğini kolay fark edebilmesi, Alman disiplin anlayışını Akdeniz’de bu kadar kolay anlatabilmesi ve en önemlisi güler yüzü ile hatırlayacağız.

Güle Güle Jupp Derwall, Güle Güle, “Şef Gümüş Kıvrım”, güle güle Türk Futbolunun kaderini değiştiren adam.



Jupp Derwall’in Galatasaray Dergisi’ne verdiği ropörtaj

Jupp Derwall: "Büyük Bir Aile Gibiydik"

Jupp Derwall. 14 yıl süren şampiyonluğa hasret günlerini sona erdiren isim... Galatasaray'ın futboluna getirdiği yeni bakış açılarıyla, bugüne dek süren Galatasaray damgasını şekillendiren teknik direktör... Kimine göre ise, Galatasaray'daki futbol devriminin ilk harcını koyan büyük hoca...

Tanıtım sayfalarında da okuyabileceğiniz gibi, geçtiğimiz ay yeni kitabı Türkçe'ye çevrilen, Galatasaray tarihinin bu köşebaşı ismiyle Galatasaray Dergisi adına sevgili ağabeyimiz, Jupp Derwall'in yakın dostu Yavuz Kocaömer Almanya'da konuştu...

Ilık bir bahar gününde trenimiz Frankfurt'tan Saarbrücken'e doğru yola çıktığında, içimde inanılmaz bir heyecan vardı. 18 yıldır hiç ara vermeden devam eden dostluğumuz, son senelerde telefon konuşmalarıyla sınırlı kalmıştı. Bundaki en önemli etken ise, Jupp Derwall'in sağlık nedenleriyle seyahat edemeyişi, benim de işlerimin yoğunluğu idi.

Kameramanımız Serhan ile Jupp Derwall'in bizi karşılayacağı Saarbrücken tren istasyonunda buluşacaktık. Daha gideceğimiz yere varmamıza 1 saat 10 dakika kala cep telefonum çaldı. Serhan ''Ağabey, ben Saarbrücken tren istasyonundayım. Jupp Derwall de burada" dedi. ''Daha 1 saat 10 dakika ver Serhan! Ne işi var Jupp'un bu saatte orada’’ dediğimde, "Bilmiyorum. Ama çok heyecanlı" diye cevap verdi.

Trenden indiğimizde birbirimize sarılarak uzun bir süre öyle kaldık. Trende gelirken ''çok heyecanlıyım'' dediğimde ''Çocuk (kendisi bana öyle hitap eder) sen ne diyorsun? Ben, bir haftadır yeniden karşılaşacağız diye bu heyecanı iple çekiyorum'' diye cevap verdi. CNN-TÜRK'te yayınlanan söyleşimizi bitirdikten sonra, FC Saarbrücken Kulüp Başkanı’na ait, orman içindeki otelinin terasında bu sefer Galatasaray Dergisi için konuşmaya başladık.


1984’de Türk futbolunun Avrupa’da başarısı yoktu, sen ise zirvedeydin. Bu tercihinin sebepleri neydi?

Futbolu her şeyiyle gençliğimde olduğu gibi, yeniden yaşamak için bu tercihi yaptım. İlk teklif geldiğinde, Alp Yalman'a 4 defa hayır demek ve görüşmemek beni çok üzmüştü. Ama sonunda İstanbul'a bir görüşme yapmak için gelmeye karar verdim. İstanbul'a ilk geldiğimde hayal kırıklığına uğradım. Bana gösterebilecekleri hiç bir şey yoktu. Bir çim sahaları bile yoktu. Avrupa ülkelerinde I. Lig'de mücadele eden bir takımın, böyle bir durumda olması söz konusu değildi. Toprak sahalarda antrenman yapmak, neredeyse bataklık gibi sahalarda futbol oynamak benim için aklın almayacağı bir şeydi. O anda orada yapılacak çok iş olduğunu anladım. İstediğim koşulları sağlayabilmeleri konusundaki ricalarımı hemen kabul ettiler. O kadar altyapısız bir durumdaydı ki mukavelemi bile kendim hazırladım. Sonra akşam otelime gittim. Oradan eşimi aradım. Telefonda sesimi duyduğunda ''Kabul ettin değil mi?'' diye sordu. Kendimi övecek bir şey söylemek içimden gelmiyor. Övülecek birileri varsa, onlar da, o tarihte birlikte çalıştığım futbolcularımdır. Her dediğimi yaptılar. Tabii içlerinde bir-iki tane ters yapıda olanı vardı. Ama her dediğimi yaptılar; bana ve kendilerine büyük destek oldular. Birinci yıl kupayı kazandık. Daha sonra toparlandık ve nihayet 3. yıl Lig Şampiyonu olarak Avrupa Kupaları’na katıldık. Böylece yaptığımız çalışmaların semeresini de almaya başladık.


Peki, anlaşmayı kendim yazdım dedin. O nasıl oldu?
Konuları görüştükten sonra Alp Yalman'a ''Bir mukavele yapınız'' dedim. O da ''Bay Derwall bunu siz yazacaksınız'' dedi. Ben de ''İyi de, buraya bir de benim alacağım parayı da yazmak lazım'' dedim. Alp Yalman yüzüme bakarak ''Onu da siz yazacaksınız" dedi. O zaman çok şaşırdım ve çaresiz bir durumda olduğumu hissettim. Çünkü diğer kulüplerde, kurumlarda para en önemli konudur. Tamam Almanya'da da ben çok para kazanan, zengin bir insan değildim. Alman I. Ligi'nin Antrenörleri, Milli Takım Antrenörü olarak benden daha fazla para kazanırlardı.

Hilton Oteli'nde oturup, otelin kağıdına mukavelemi yazdım ve Alp Yalman'a ''bunu inceleyin lütfen '' dedim.

Jupp, geldiğinde, 2002 yılında Türkiye Dünya üçüncüsü olacak deseler inanır mıydın?
Florya'ya ilk geldiğimde, itiraf edeyim, kendi kendime ''Ne işin var senin burada?" dedim. ''Alman Milli Takımı ile Avrupa şampiyonu, Dünya 2'ncisi olmuş bir teknik adamsın. Böyle bir yerde sen nasıl çalışırsın?'' diye düşündüm. Biri bana o an Türkiye'nin Dünya üçünçüsü olacağını söyleseydi ''Hadi ordan'' derdim. Aslında benim yerimde bir başkası olsaydı, oradan hemen eşyalarını toplayıp, ertesi gün geri dönerdi. Akşam, otelin penceresinden baktığımda, Boğazın şahane manzarası beni çok etkiledi. Balıkçı motorları, giden gelen vapurlar. Ve kararımı verdim.

İlk günlerinizde karşılaştığınız en önemli zorluk neydi?
Takım içinde bir motivasyona ihtiyacım vardı. Bana 35 futbolcu verilmişti. Kendilerine ihtiyacım olmayan futbolcuları satmayı önerdim. Onlar da bana ''Galatasaray'da böyle şey yoktur. Bizde bir futbolcu istediği sürece oynar. Kimseyi satmayız '' dediler. Peki dedim, ''O zaman istediğim futbolcuları satalım, bu satıştan kulübün alması gereken parayı futbolculara verelim'' Ve böylece hiçbir futbolcuyu kırmadan 9-10 tanesini satarak paralarını verdirdim ve bana da 24-25 futbolcu kaldı. Ve o futbolcular çok kısa bir süre içinde yeni bir şeyler olduğunu, işlerin düzgün gitmeye başladığını hissettiler. Ve şöyle yorum yaptılar: Ben eğer 35 futbolcunun içinden son 24'e kaldıysam demek daha iyisini de yaparım.

Mustafa Denizli yardımcılığınızı yapıyordu...
Mustafa'yı futbolculuk zamanından tanıyordum. Ve önünde saygı duyulması gereken çok klas bir futbolcuydu. Mükemmel bir tekniğe sahip, golü iyi koklayan bir futbolcu yapısına sahipti. Galatasaray'a geldiğimde, onun görevi genç takımı çalıştırmaktı. Ve bu tam ona uygun bir işti. O gençliğin dilinden çok iyi anlayan, onları hoşgörü ile karşılayan ama gerektiğinde de dediğini yaptıran bir yapıya sahipti. Ve ben göreve başladığımda Mustafa hala çok kaliteli bir futbolcuydu ve kendisini hiç düşünmeden ilk 11'de de oynatabilirdim. Ama bunu yapmadım. Çünkü Galatasaray'ı ileriye taşımak isteyen diğer genç futbolculara bu haksızlık olurdu. Ondan sonra Bay Yalman'a ''Mustafa'yı asistan olarak yanıma almak istiyorum. Ona ihtiyacım var'' dedim. Çünkü o çok yetenekli biriydi. Kaleci antrenörlüğü de yapabiliyor, taktiği çok iyi alıyor ve anlatıyor, oyunun akışını çok iyi okuyabiliyordu. Zaten daha sonra da aldığı şampiyonluklarla bunu kanıtladı. Senli benli konuşmadığımız halde, zaman içinde çok yakın iki dost olduk.

Çevirmenin Ahmet Akçam, daha sonra teknik adam olarak Galatasaray’a da hizmet etti...
Ahmet benim için büyük bir şanstı. Samimiyetle söylüyorum benden daha iyi Almanca konuşuyordu. Üstelik benim memleketim Saarbrücken'de okumuştu! Ne kadar şanslı olduğumu düşünebiliyor musun? İyi çeviri benim için çok önemliydi. Çünkü tercümanın kendi yorumunu da katarak çeviri yapması kadar kötü bir şey olamaz. Bu güven çalışmalarımı çok daha kolaylaştırdı. Biz büyük bir aile gibiydik. Benim başarımın sırrı da herhalde buradan kaynaklanıyordu.

Biraz açar mısın?
Örnek vereyim. 60'ncı doğum günümü kutlayacaktım. Hilton Oteli’nde verdiğim partiye yaklaşık 100-150 kişi davet etmiştim. Ama bunların içinde 20 kişilik, kulüpte birlikte çalıştığım ekip de vardı. Sahadaki çimleri kesen bahçıvanımızdan, ahçımıza, malzemecilerimizden, masörümüz Ahmet’e kadar, hepsinin o akşam orada olmasını istedim. Yukarıda misafirlerimle ilgilenirken Hilton Oteli'nin resepsiyonundan bir telefon geldi: ''Bay Derwall lütfen aşağıya gelir misiniz?'' Aşağıya indiğimde benim o 20 kişilik ekibim giyebilecekleri en iyi kıyafetleriyle aslanlar gibi kapıda bekliyorlardı. Resepsiyon Müdürü girmelerine güçlük çıkartıyordu. Çok kızdım. Müdüre ''Bayım bunlar benim arkadaşım ve benimle birlikte gelecekler'' dedim. Malzemeci Ahmet'e ''Hadi Ahmet yürü'' dedim. Asansörün önüne geldik. 10 kişiyi asansöre bindirip yanıma aldım, çünkü onlar benim ailemdendi. Aynı kaderi paylaşıyorduk. Ondan sonraki 2 yıl da o insanların nasıl şevkle çalıştığını, bana nasıl destek olduklarını söylememe bilmem gerek var mı?

1998’de Fatih Terim'e mektup yazdığını ve kendisinin Avrupa'da büyük başarılar kazanacağına inandığını belirtmiştin...
Önce şunu söylemeliyim. Fatih Terim karakterinde bir insana çok az rastladım. Hem insan olarak, hem aile babası olarak, hem de futbola aşık bir insan olarak. Kaptanım olduğu için her şeyi de futbolcularımın yanında konuşamayacağım için onunla birçok kereler yemeğe gittim. Daha sonra kendisine ''Avrupa'ya git. Sen bu işi başaracaksın" dedim. Çünkü kendine olan özgüveni çok yüksek seviyede idi. Kendisine İtalya'yı önermiştim. Çünkü İtalyanlar futboldan anlayan bir kişiye, lisan üzerinde durmayıp görmezden gelecek bir yapıya sahiptirler. Sonra da bildiğiniz gibi İtalya'ya gitti. Ordayken de telefonda defalarca konuştum.

Türkiye'nin Portekiz'deki finallerde olmayışı için neler söyleyeceksiniz?
Bu benim için büyük bir hayal kırıklığı. Sebeplerini kestirmek çok zor. Futbolda her şey olur. Belki de o futbolcuların büyük kısmı ''Bu kadar başarıya imza attım. Dünya üçüncüsü oldum. Şampiyonlar Ligi'nde çeyrek final oynadım. Para da kazandım. Artık beni rahat bırakın'' diye düşünmüş olabilirler. Futbolda böyle şey vardır. Bu söylediğime inanın. Ve o zaman da zevk almazlar. (Jupp Derwall bu arada yine yazılmaması kaydıyla, eski Galatasaray günlerine dönüp, o zamanki bazı yaşadıklarını anlatıyor.) Bu bakımdan üzücü olmakla beraber, bu futbolcuları da anlayışla karşılamak lazım.

Peki Jupp, 2004’deki Galatasaray için ne diyorsunuz?
Bana ne soruyorsun? Ligdeki puan cetveline bak. Her şey orda gözüküyor.

Şimdi Galatasaray'ın başında Hagi var. Düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Hagi süper bir yetenek. Onun gibi futbol zekasına sahip dünyada çok az oyuncu var. Çok başarılı antrenörler vardır, parlak futbolcu değildirler. Çok parlak futbolcular vardır, antrenörlük hayatında başarılı olamazlar. Bunlar birbirinden farklı şeyler. Hagi de önümüzdeki 2 yıl Galatasaray'da yönetici olarak neler yapabileceğini hepimize gösterecek. Umarım başarılı olur. Çünkü Galatasaray'ın başarılı olması, yeniden Avrupa'da üst sıralara çıkması, beni tahmin edemeyeceğin kadar fazla mutlu eder.

Şu anda Galatasaray'dan kimlerle devamlı temas halindesiniz?
Ahmet Akçam, Mustafa Denizli, Alp Yalman, Erhan Önal, Cüneyt Tanman. Lütfen bunu yazmanı istiyorum. Fatih gittikten sonra Cüneyt Tanman benim kaptanımdı. O da süper bir çocuktu. Çok karakterli bir insandı. Ama maalesef aşırı alçakgönüllü idi.

Peki eski Galatasaray yöneticilerinden hiç görüştüğünüz var mı?
Hayır yok. Bu saydıklarımın dışında belki ara sıra görüştüklerim olabilir, ama şu anda hatırlamıyorum. Ama bir kişiyle gerçekten ilişki kurup, görüşmek isterdim. Gürsoy....

Ergun Gürsoy?
Evet. Çok isterdim onunla buluşup, görüşmeyi. Dostluğumun, arkadaşlığımın devam etmesini. Ama maalesef müşterek konuştuğumuz bir dil yoktu. O, buna mani oldu.

Ergun Gürsoy yaz tatilinde bir gün buraya gelse ister miydin?
Çok sevinirdim. Böyle bir şey yapar mısın?

Neden olmasın? Bakarsın bir günlüğüne sizi ziyarete geliriz. Hem de haber vermeden, çünkü haber verince çok heyecanlanıyorsunuz...
Tamam, haber vermeden gelin! Ha bir de Alman Hastanesi'nde yattığım sırada devamlı beni arayan, ondan sonra hala halimi hatırımı soran, görüştüğüm, -yaşlanıyorum galiba Ali isminde bir arkadaşım var. Bir bacağını kaybetti. Ama onunla da dostluğum devam ediyor.

1988'de bana bir futbol topunu imzalayarak vermiştin. Bu topu maddi imkanları olan bir Galatasaraylı’ya satarak gelirini engelli sporculara kullanmak istiyorum. Bu konuda söyleyeceğiniz bir şey var mı?
O topu sana imzalayarak yalnız ben değil, tüm Galatasaray takımı imzalayarak vermiştik. Türkiye'de senin istediğin fiyata alacak bir Galatasaraylı çıkmazsa, bana telefon et, ben senin istediğin fiyatı verip, o topu müzeme koymaya hazırım. Hele parasını engelli sporculara kullanacağını bildikten sonra...


IRKÇILIĞA KARŞI DERWALL
Aynı zamanda Engelliler Spor Federasyonu Başkanlığı’nı da yürüten Yavuz Kocaömer, 1987-1990 yılları arasında Frankfurt'da Türk-Alman Genç Sporcuları Kaynaştırma Derneği yönetim kurulunda Derwall ile birlikte görev yapmıştı. Dernek her yıl yüzlerce genç Alman sporcusunu Türkiye'ye göndererek, Almanya'daki Türkler hakkındakı önyargıları ortadan kaldırmaya katkıda bulunmayı hedefliyordu. Kocaömer, 1990 yılında spora politika karıştırılmasını protesto ederek dernek yönetiminden istifa etti. Bir süre sonra da bu dernek kapandı. 1992 sonunda Solingen'de Doğu Alman kaynaklı Neo - Naziler 6 Türk vatandaşını yakarak öldürmesinin ardından, Jupp Derwall’in Kocaömer'e gönderdiği mektup, Derwall'in futbol adamlığı dışında insanlığını ve belki de futboldaki başarısını borçlu olduğu karakterini yansıtıyordu. Eski Galatasaray Teknik Direktörü, Kocaömer'e yazdığı mektubun bir bölümünde şöyle diyordu:

"Yavuz, son aylarda seni ve geçmişteki müşterek çalışmamızı çok sık düşündüm. Hem sen, hem ben, ama hem de Alman devleti bence vicdan azabı çekmelidir. Bu dünyadaki bütün maddi değerler ülkemizdeki yabancı insanlarımızın korunması için harcanmaya değer olmalıydı. Alman vatandaşlarım adına utanıyorum. Hele böyle feci bir olayın bugün özgürlük içinde yaşayan Doğu Almanya tarafından kaynaklanmasını içime sindiremiyorum. Biz bu çabaları gösterdiğimizde Federal Alman Hükümeti şu olacakları hissedebilseydi herhalde iki ülke için de yararlı olacak bir eser ortaya çıkarmış olabilirdik. Aynı sitemlerim ve eleştirilerim Özal Hükümeti için de geçerli. Yurtdışında yaşayan insanlarını korumak ve kollamak adına çok fazla bir şey yaptıklarına inanmıyorum. Seninle uygun göreceğin her türlü projenin içinde sonuna kadar çalışmaya hazırım.''

Derwall, söyleşimizde bu mektubu hatırlattığımızda şöyle diyor: "Hala aradan 16 sene geçmesine rağmen, ara sıra düşünüyorum. Çok güzel bir girişimdi bizim başladığımız. Ama sonunu getiremedik. Suçlu aramıyorum ama, galiba sen ve ben olmak üzere hepimizin bu işte biraz payı vardı."


kelebek
kelebek script

BÜLENT KORKMAZ (1968- )

Bir Galatasaray Efsanesi: Bülent Korkmaz

Zaman dursa
Hepimiz yine çocuk olsak...
Mahallenin arsasında plastik topa vursak...
Her sene ama her sene hayat bilgisi okusak...
Pikapta bir Ömür Göksel 45’liği* çalsa...
Shogun seyretsek siyah beyaz ekranda...
Hiç ama hiç büyümesek...
Sen hep Küçük Bülent kalsan...

Durmuyor işte zaman
İçimi(zi) acıtıyor...
Biliyorduk birgün...............
Bilmezden geliyorduk...
Kapatıyorduk gözlerimizi
Akıyordu ah o hain zaman...
Sensizlik nedir biliyor muyuz ki biz...
Sorsana Büyük Kaptan!..

8 Lig şampiyonluğu, 6 Türkiye Kupası, 5 Cumhurbaşkanlığı Kupası, 2 Başbakanlık Kupası, 6 TSYD Kupası, 1 UEFA Kupası, 1 Süper Kupa ve Dünya Kupası 3.lüğü.

Lütfen bu hikayeyi ayakta okuyunuz!..

Futbol sevdası Edirnekapı’nın toprak sahalarında, mahalle arasında düşer kalbine Bülent Korkmaz’ın. Mahallede bir takım kurarlar: Adı Tayfunspor, formaları kırmızı-siyahtır. Orta sahada oynar o günlerde. Tayfunspor finale kalır bir turnuvada. 29 gol atmıştır Bülent finale kadar. O yaşta bile Karagümrük’de, Edirnekapı’da adı duyulmuştur. 2-0 mağlup duruma düşerler. Rakip takımın yedekleri "nerede sizin golcünüz?" diye dalga geçmeye başlamıştır. Bülent, orta sahadan vurur topa, gol olur; sonra bir gol daha atar. Kazanırlar turnuvayı...

Malatya, Doğanyol, Gevheruşağı köyünden Osman Korkmaz ve Nevin Korkmaz’ın üç erkek evladının ortancasıdır. Osman Korkmaz, başarılı bir tekstilcidir. İlk çocukları Recep’den sonra 68’in Kasım 24’ünde doğan evlatlarına Cesur ismini verirler. Nüfus Müdürlüğü’ndeki memurun, ismi duyduğundaki bir anlık duraklaması, baba Korkmaz’ın ağzından ikinci bir ismin çıkmasına sebep olur: "Cesur Bülent" olsun der. Tembel midir, dalgın mıdır nüfus memuru bilinmez; sadece "Bülent" yazar nüfus kağıdına.

Doğuştan Lider
Edirnekapı’daki mahalle arkadaşlarını maç için ayartan odur. Aşağı mahalle, yukarı mahalle maçlarının değişmez organizatörüdür. Okulun bahçesi, toprak saha, sokak arası hiç farketmez, derslerden arta kalan vakitte her daim futbol vardır hayatında. İlkokulda sınıfında başkanlık yapmaz ama sahaların lideri her zaman odur. 70’li yıllar, Uzay Yolu seyredilen, pikap çalınan, telgraf çekilen, yoğurtçuların gezdiği sokaklarda iki taştan kale yapılan, üç kornerin bir penaltı olduğu, kazananın Ankara gazozunu kafaya dikdiği, çocuklarının terli sırtlarına annelerin tülbent koyduğu yıllardır.

Yerinde duramayan bir çocuktur Bülent. Eve sadece yemek ve uyumak için uğrar. Futbol topunun, misketin peşinde geçer o yıllar. Hava karardığında gider eve ve en geç 9.30’da yatağında olur. Uykusuna düşkündür. Yıllar sonra profesyonel yaşamında da bu huyundan vazgeçmez: "Evde misafir olsa bile farketmez benim için, bana müsaade der ve gider yatarım. Suarede sinemaya gitmemişimdir. En geç 12’de yataktayımdır" diye anlatır profesyonelliğinin sırlarından birini.

“Sen kaleci değilsin”
İlkokulu bitirdiğinde aile Florya’ya taşınır. Edirnekapı yıllarında da Galatasaray’lıdır o. Yeşil kaleci kazağı ile Galatasaray kalecisi Nihat’ın bir minik kopyasıdır. Zaten ilk zamanlarda kalede oynamıştır, daha sonra orta saha en sonunda da defans...

Evleri Galatasaray Tesisleri’nin karşısındadır. Çocukluğunun aşkını baştan çıkarmak için fırsat ayağına gelmiştir. Ahmet Keskinkılıç ve Altyapı sorumlusu rahmetli Salih Bulgurlu mahallenin minik yeteneğini keşfetmekte zorlanmazlar. O yıl Florya Tesisleri bir arsadan öte birşey değildir. Antrenmanlar Mecidiyeköy’dedir. O günün Küçük Bülenti yıllar sonra yine “K. Bülent” olarak adını duyuracağı günlerden habersiz topun peşinden koşturmaya devam eder. 1979’da Florya Tesisleri’nde antrenmanlar başlayınca Bülent soluğu seçmelerde alır. "Kaleciler kim?" diye sorar Salih Hoca. El kaldırır Bülent ve "sen kaleci değilsin, orta sahasın, indir bakim elini" der Salih Bulgurlu. O dakika anlar artık Galatasaray formasını giyeceğini. Bilimkurgu ustalarının bile hayal etmekte zorlanacakları kariyerini o günlerde Bülent Korkmaz da tahmin edemez elbette.

Okuduğu ilkokulu bile "Vefa Stadı’nın arkasındaki Hattat Ragıp İlkokulu" diye futbolca tarif eden Bülent’in top sevdasına, babası Osman Korkmaz da destek olur. "Onun içindeki hırs ve isteği görünce elimden geldikçe destek olmaya çalıştım. Futbolla yatıp futbolla kalkardı" der yıllar sonra sorulduğunda. Kardeşi Mert de Bülent’in futbol sevdasının peşinden gitmiştir.

Haftada üç maç oynamaya yıllar sonra A takımda değil, 15 yaşında başlar. 14-16 yaş takımında Ahmet Hoca onu liberoda görevlendirir. Genç takımı çalıştıran Bülent Ünder onu genç takıma çağırdığında, artık haftada 4-5 maça çıkmaya başlamıştır. Galatasaray’ın nerede maçı varsa Bülent oradadır. Amatör, Paf, 3.Lig. Bir yaz sezonu boyunca Ahmet Keskinkılıç ile dayanıklılık idmanları yapar. İnatçı ve hırslıdır, tekmeye kafasını sokacak kadar da cesur...

“Topu vermedi,
ben de kırdım”
Çok cam kırar çocukluk yıllarında. Bugün "uzun toplarla mı kırdın o camları?" sorusuna, o günleri hatırlayıp kahkahayla cevap verir: "Kızdığım zaman indirirdim camı. Edirnekapı’da bir alt komşumuz vardı. Bir öğleden sonra top oynuyoruz. Top balkonlarına kaçtı. Kadın aldı topu, ‘kocam uyuyor, oynamayın top’ dedi. Ben de topu vermezsen camı kırarım dedim. Vermedi, ben de kırdım." Baba Korkmaz en iyi müşterilerindendir mahallenin camcısının.

Gece uykudan kalkıp, yemek yeme alışkanlığı vardır Bülent’in, bir de tatlı sevdası. Bir akşam babası, kalan pasta dilimlerinden sadece birini buzdolabına koymasını söyler Anne Korkmaz’a. Diğer dilimler balkonda bir köşeye saklanır. Sabah kalkıldığında ne buzdolabında pasta vardır ne de balkondaki divanın altında... Geceyarısı operasyonu başarılı geçmiştir Bülent’in. "Sirkeci’deki Hacı Bekir’in çikolatalı pastası oldu mu dayanamazdım" diye anlatır o günleri...

1984 yılında Galatasaray genç takımı Türkiye Şampiyonası öncesi Almanya’ya turnuvaya gider. Glasgow Rangers, Kızılyıldız gibi güçlü takımlar vardır. Leverkusen ile final oynayan ve penaltılar sonrasında kaybeden kadroda, Bülent Korkmaz da vardır. Leverkusen’in altyapı sorumluları transfer teklif ederler. Yirmisinde, 25’inde, 30’unda da Galatasaray’dan kopamayan Bülent Korkmaz, kariyerinin ilk transfer teklifine "hayır" der. Turnuva dönüşü Galatasaray tarihinde sıkça rastlanan bir durumla karşılaşırlar: Avrupa zaferleri sonrası sürpriz yenilgiler!.. Dönemin en iyi kadrosu ile Kütahya’da oynadığı maçı kaybeder ve elenirler. Çok kızar Bülent Ünder ve Salih Bulgurlu hocaları...

Bülent-Tugay...
21 yaş altı takımla Balıkesir’deki finallere gittiğinde ateşi 39.5’dur. Bugün halen görevde olan masör Erkan Kazancı, onu hastaneye götürür ve iğne yaptırır. "Otelde kal" derler, durmaz. Giyer kat kat eşofmanı, yedek kulübesinde de olsa takımını yalnız bırakmaz. Takım 2-0 mağlup duruma düşer. Bülent Hoca, "Adalı Bülent"i oyuna almak için seslenir. "Adalı" yı duymaz bile Bülent, çıkartır eşofmanları dalar sahaya. 2-0’dan 3-2’ye döner maç, Altay bir gol daha atar, penaltılar sonrasında kazanan Galatasaray’dır...

"Tugay’dan 6 ay sonra A takıma çıktım, İhsan ve Hüseyin, dört gençtik" diye anlatır profesyonelliğe adım attığı günleri. Tugay’ı bilir ama Hüseyin ve İhsan’ı merak eder Galatasaraylı. "İhsan, Gaziantep’de, Antalyaspor’da oynadı, sonra bıraktı futbolu, Hüseyin de hala 3.Lig’de oynuyor" diye giderir merakımızı.

Kaç Sistem Geçti!
"Avrupalı Bülent"e çıkar adı A takımdaki ilk yılında. Mustafa Denizli, Bülent’i Lig maçlarından çok Avrupa Kupaları’nda oynatmaktadır. "Raşit Hoca’nın, Öner Abi’nin jübilesinde çok iyi oynamıştım, Beşiktaş’ta o yıl Ferdinand vardı, onu çok iyi tutmuştum" diye anlatır Denizli’nin tercihini. Kendini yetiştiren tüm isimleri tek tek saymayı da ihmal etmez. Öncelikle Salih Bulgurlu, Ahmet Keskinkılıç ve Bülent Ünder. Sonra A takımda beni "Küçük Bülent" olarak tanınmamı sağlayan Mustafa Denizli, çok şeyler öğrendiğim Feldkamp ve kazandığı 30 kupanın 13’ünde teknik adamlığını yapan Fatih Terim...

Stumpf’dan profesyonel futbolcunun nasıl yaşaması gerektiğini öğrenir. Falco ve Stumpf ile bir sistemin parçasıdır. "İki stoper ve liberolu oyunda, adam markajı yapmaktan yorgun düşerdik. Gölge gibi takip ederdik rakibi" diye anlatır o günlerin taktik anlayışını. Bireysel hata affedilebilir ama pozisyon hatası onu çılgına çevirir. Rambo Yusuf, Falco, Semih, Erhan Önal, kardeşi Mert, Popescu, Emre Aşık, Song, Tomas... Defansta beraber oynadığı isimleri tek tek saymasını istemek haksızlık olur aradan geçen 14 yıldan sonra.

Deplasmandaki derbi maçlarında, Ali Sami Yen’deki büyük maçlarda takım arkadaşlarından beş dakika önce çıkar sahaya. Aslında soyunma odasında da yarım saat önce başlamıştır ısınmaya. Daha da geriye gidersek maç sabahı yaptığı "streching"le. Isınmanın yanında, bir ayrıntı daha vardır. Rakip seyircinin bütün elektriğini çeker üzerine, sanki bütün takıma bir kalkan olur o beş dakikada. Sahanın ortasında tek başına, sarı-kırmızı formasıyla "bayrak adam"ın en hasıdır...

Milan’da Baresi ve Maldini, Real Madrid’de Raul, Roma’da Totti ne ifade ediyorsa Galatasaray taraftarının kalbinde de Bülent Korkmaz odur: "Bayrak Adam"dır, "Büyük Kaptan"dır. Simgedir, formasını derisi yapmış adamdır Bülent Korkmaz. 26 yıldır sarı-kırmızıdan başka renk bilmez. "Kızlarım Florya’da tesislerde büyüdü, burada yürümeye başladılar, benim için herşey bir tarafa, Galatasaray bir tarafa" diye en "baba"ca anlatır Cimbom aşkını.

3 Numara
Taraftarın "3 numaralı formasının birgün müzeye kaldırılması" fikrine ise suskun kalmayı tercih eder. "Benim için Galatasaray’ın zaferleri önemli" der sadece. Kazanılan hiçbir kupayı tek başına kaldırmadı Bülent Korkmaz. "Bütün takım aynı anda kaldırabilsek... Yeter ki kazanalım" diye açıklar ortak zaferlerin en keyifli dakikalarını...

17 Mayıs 2000’de, Kopenhag Parken’da kaldırdığı UEFA Kupası’nın müjdesini 8 ay önceden almıştır Bülent Korkmaz. Yazlığında, yardımcıları Nursel Hanım’ın falından. "Fala da inanmam ama bana ‘sen haçlı bir kupa kaldıracaksın’ dedi. Kahkahayı basmıştım o gün, ben takımda yoktum o günlerde, kendi başıma antrenman yapıyordum yazlık evimde. Sezon sonunda kaldırdık o kupayı." Kolay değildir elbet UEFA Kupası’nı kazanmak. Maç içinde iki kez çıkan omuzuna rağmen savaşır sahada Bülent. "Tanrı’nın eli"ni ya da Taffarel’in elini görmemiştir. Henry kafayı vurduğunda gözlerini kapatmıştır. "Açtığımda gözlerimi bu kupa bizim, bu iş bitti" dedim. Popescu topu ağlara gönderdiğinde, ellerini açan ve o inanılmaz kareleri ekrana yansıyan Fatih Terim’in görüntülerini çok sonra seyreder. "Hala etkilenirim Fatih Hoca’yı öyle gördüğümde. O baskının, medyanın ağır eleştirilerinin yok olup gittiği ve "ohhh" çektiği andır hocanın. İnanılmaz bir sahnedir o." Futboldan sonra gönlü teknik adamlıktadır ama bir çekincesi vardır. "Ben teknik adamlığı yaparım ama Türk futboluna bu kadar emeği, katkısı olan insanların bu kadar acımasızca eleştirildiği bir ortamda bu eleştirileri kaldırabilir miyim?" diye de kendine sormadan edemez... Bir de bugünden herkesin bilmesini ister. Galatasaray’dan başka takımda zordur çalışması, Cimbom deyince akan sular durur...

Hayatının İmzası
Hagi’nin yıllar boyunca oda arkadaşlığını yapar. "İnanılmaz bir adam o" diye başlar söz Hagi’den açılınca: "Kamplarda 2. Lig maçlarını seyrederdik, hangi oyuncu hangi takımdan gelmiş tek tek bilirdi. 2. Lig’i bizden iyi takip ederdi, şaşar kalırdım. Futbol sevgisi kelimelerle anlatılmıyor Hagi’nin. Bir de Kocaelispor maçı var, 2-0 öndeyiz, son dakikalarda bir frikik kazandık, ben atmak istedim. Bana "sen topun üzerinden atla ve git kaleden topu al" dedi. Dediğini de yaptı, ben de kaleden çıkardım topu...."

Hayatının imzasını 15 Haziran 1990’da atmış Kaptan. Kızları, 10 yaşındaki Selen ve 5 yaşındaki Ezgi, Ali Sami Yen’in müdavimleri. Kaptan’ın giyim zevkinin altında ise eşi Banu Hanım’ın gustosu yatıyor. "Çok dostum, arkadaşım yoktur" diyen Bülent, bütün boş vakitlerini evde ailesiyle beraber paylaşmayı tercih eder. Bir de, sıkı Ferrari taraftarıdır. Elbet sarı-kırmızının payı vardır bu tutkuda. Çok fazla araba değiştirmemiştir. İlk arabası Renault 11’dir: "Sonra bir Honda CVX aldım, BMW’den sonra da son olarak Mercedes. Benim için arabada önce güvenlik gelir".

Bıyıklarını 10 yıl önce eşinin önerisi ile kesmiş, bir daha da bırakmamış. Antalya’daki tatilde kesilen bıyıklar, Kaptan Bülent’e bir umut olmuştur: "Artık kolay tanınmam, rahat bir tatil olur dedik ama otelin animatörü sağolsun mikrofondan seslendi: Bülent Bey bıyıklarınızı kesmişsiniz ama yine de tanıdık sizi!.."

Bu hikayenin sonu yok mu dediniz?
Noktası bile yok efendim
En fazla ama en fazla bir virgül...
Kaldığımız yerden...

* Pikapta bir Ömür Göksel 45’liği çalsa
sana bağlandım
yollara düştüm
gitme, seninle gelemem artık
beni hiç eden sensiz hayatı
sevmek istesem de sevemem artık
acısı tarifsiz hallere düştüm
senden başkasının olamam artık
beni hiç eden sensiz hayatı
sevmek istesem de sevemem artık
aşkınla beni bin parçaya böldün
daha bundan küçük olamam artık
beni hiç eden sensiz hayatı
sevmek istesem de sevemem artık...


kelebek
kelebek script